Popüler Yayınlar

köyümüzün konuşma tarzı


beddualar

adı batasıca
avu galasıca

bayguş galasıca
boyu devrilesice

canı çıkasıca

daun çıkasıca
daun tutasıca

galdumıyasıca
gara gelin olasıca
gıran guyulasıca
gözü çıkasıca

haram yiyesice

fireğe sataşasıca

içi barı delinesice

leş olasıca (hayvanlar için)

oca batasıca

örmiyesice

soygun çıkasıca

tamı boşalasıca (hayvanlar için)

yenürce yiyesice
yidümeyesice

zıkımın dibini/kökünü yiyesice

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Mevki Adları

Alebozon talası
Almalık
Altı ortak
Armudun yanı

Bayramın bozu
Beş ortak

Çatal acuk
Çayıllığın talası
Çayırlık
Çıbılı galuk

Davşan alağı
Depe
Devret
Değmen ocağı
Dömbelci
Düdüklük

Eskiyaylanın yanı

Gadının talası
Gadirin düzü
Garşu galuk
Gaşın üstü
Gavur hırmanı
Geçeğin ağzı
Gıran kaluk
Gısırak gerişi
Govanın yanı
Göçük
Göğalmanın yanı
Gölün yanı

Herk aazı

Işırgan

Kavağın altı
Kerton oluk yeri
Köyün altı

Mezellik

Sümünon talası

Zondal puarı

09 Ağustos 2009 Pazar

Yukarıkoçlu'da konuşulan günlük dilin bazı özellikleri:

1.Kelime başında k-g değişmesi: Kolya-golay, kalma-galma, kabalak-gabalak, kahve-gave, Kavşak-Gağşak, keçi-geçi örneklerinde olduğu gibi.

2. l ve r harfleriyle başlayan kelimelerin başına sesli harf eklenmesi: Limon-ilimon, lazım-ilazım, rahat-ırahat, Rasim-İrasim, Rus-Urus, Rum-Urum, rüzgar-örüzger, Ramazan-Iramazan gibi.

3.Kelime içinde k-ğ değişmesi: Akşam-ağşam, ekşi-eğşi örneklerinde olduğu gibi.

4.Harflerin yer değiştirmesi (metatez, göçüşme): Çömlek-çölmek, kibrit-kirpit, ibrik-ırbık, memleket-melmeket, çıplak- cılbak örneklerinde olduğu gibi.

5.Kelime başında i-e değişikliği: İkiz-ekiz, işitmek-eşitmek, iyi-eyi örneklerinde olduğu gibi.

6.Kelime başında d-t değişikliği: Tatlı-datlu, tutmak-dutmak, tavşan-davşan örneklerindeki gibi.

7.Kelime başında b-p değişikliği : Parmak-barmak, pek-bek, pişi-bişü örneklerinde olduğu gibi.

8.Kelime içinde r-l değişikliği: Güreş-güleş, servi-selvi'de olduğu gibi.

9.Kelime başında s-z değişmesi: Sopa-zopa, sabah-zabah, soba-zoba örneklerinde olduğu gibi.

10.Kelime içinde ğ-v değişmesi: Koğmak - kovmak, oğmak-ovmak örneklerindeki gibi.

11.-lı/li ekinin -lu/lü'ye dönüşmesi: Tatlı-datlu, frengili-fireklü örneklerinde olduğu gibi

12. Aile adların sonundaki -oğlu ekini -o(uzatılarak söylenir)'ya dönüşmesi: Zondaloğlu-Zondalo, Herecoğlu-Hereco örneğinde olduğu gbi

13. -leyin ekinin -ınan ekine dönüşmesi: Akşamleyin-ağşamınan, sabahleyin-zabağınan

14. Kelime sonlarında i-ü (ı-u) değişimi ve sondaki r'nin düşmesi: gelir-gelü, kalır-galu örneklerindeki gibi.

15. Kelime içinde ı-u değişikliği: alışkan-alışgun örneginde olduğu gibi.

16. Kelime sonunda v-f değişmesi: Alev-alaf örneğinde oldğu gibi.

17. Kelime başında e-a değişmesi: Elma-alma örneğindeki gibi.

18. Kelime içinde e-a değişimi: Ateş-hataş, haber-habar örneklerindeki gibi.

19. Kelime içinde e-u değişikliği: beraber-barabur örneğinde olduğu gibi.

20. Kelime içinde a-u değişikliği: baba-buba örneğindeki gibi.

21. kelime içinde nl'nin ğ'ye dönüşmesi. yanlış-yağnış örneğindeki gibi.

Not: Bu metin tamamlanmamıştır. Bu metinde belirtilen özellikler Yukarıkoçlu'da doğmamış, orada uzun süreli yaşamamış ancak nenesinden, ana-babasından ve sınırlı temasta olduğu Yukarıkoçlu sakinlerinden duyduklarını derlemeye çalışan, dil uzmanı olmayan bir Yukarıkoçlu'lunun sınırlı tespitleridir.

02 Ağustos 2009 Pazar

Gündelik dilden kelimeler

Yukarıkoçlu'da gündelik dilde kullanılan bazı kelimeleri kayıt altına almam, dil konusunda beni endişelendiren iki sebebe dayanmaktadır: 1. televizyonun köylere çıkması, 2. taşımalı, hatta yatılı eğitim. Bu iki faktörün kuşkusuz köyümüze bir çok olumlu etkileri olacaktır, ama analarımızdan, ninelerimizden gelen, yenice sağılmış süt gibi doğal olan kelimelerimizin, hele hele de seslerimizin kaybolmasına yol açması kaçınılmazdır. Çok az yaşamama rağmen kendimi ait hissettiğim, ölünce toprağına karışmak istediğim köyümün dilinin gelecek kuşaklara aktarılmasına bir katkı olabilir umuduyla kendi imkanlarım çerçevesinde bu derlemeyi yapıyorum. (Ülke çapında bilinen kelimelerin Yukarıkoçlu'da söylenen biçimleri için "Yukarıkoçlu'da Gündelik Dilin Bazı Özellikleri" başlıklı bölümüze bakılabilir.)

henüz tamamlanmamıştır, sürekli güncellenmektedir) 


A

acuk- ekşi tatlı, küçük yabani elma

adiref- etraf, çevre

afur- ahır

aga- abi

ağuz- yeni doğuran ineğin koyu kıvamlı ve sarımtırak ilk sütü

ağmak- hayvan sırtına yüklenen yükün bir tarafa yatması, tepenin arkasına dolanmak

ağnak- karşı taraf. "ağnağında" tam karşısında demektir.

ağnanmak- hayvanın sırtüstü yatıp yere sürtünerek kaşınması

ağsulamattan- aniden

alemiyon- aleminyum

aletirik- elektirik

alma- elma

amel- ishal

ameliyet- ameliyat.

ameliyet dokturu- cerrah

anca- ancak

andavallu- ahmak

apdeslük- evin el-yüz (hatta bulaşık) yıkama yeri

Apdil- Abdullah için kısaltma

apolle- hoparlör

Aprul- Nisan

arşak- yün eğirme sırasında elde çevrilen tahta alet

aşurma- büyük kazan

aş yerme- aşerme

aşurtma- büyük kazan

atlamak- ayırmak, ayıklamak, temizlemek ("ot atlama")

avara- avere, işssiz güçsüz

avkuru- çapraz, ters

avlo- (o uzatılır) ince uzun sırık, çalılarla yapılmış bahçe duvarı

avu-zehir, zehirli ot ya da bitki. "Avu kalasıca" hoşlanılmayan kişiler için söylenen beddua türünden bir deyim.

aydışmak- inadına tartışmak. "Beniminen aydışma."

azınsımak- az görmek. "Doktur parayı azınsıdı herasıl."



B

bağırtlak- bebekleri beşiğe belerken tespit için kullanılan bez

badanaç- patinaj

balak- malak, manda yavrusu

baldırcan- patlıcan

banak- yufka ekmeğin dürülerek yenebilecek kadar küçük parçası

bandıkmak- çok yorulmak, yorgunluktan nefes alamaz hale gelip bunalmak

barabur- beraber

barsuk- (a uzatılır) barsak

behemal- (behemehâldan bozma) mutlaka

belber- berber

beleyki- keşke

bennek- kendini beğenmiş, kendini öven

bertikmek- burkmak ("ayamı berkitmişim")

beslek- evlatlık

beytambala kalmak- (muhtemelen 'betül mala kalmak'tan bozma) göç edip gidinin evinin, yerinin yurdunun ortada kalması

bıdak- budak

bıdırtu- alçak sesle konuşma

bıldır- geçen yıl

bızılamak- buzağılamak, buzağı doğurmak

bi ta- (a uzatılır) bir daha

bicik- buzağı

biki- (muhtemelen bir-ikiden bozma)- biraz, bir kaç

bilersük- bilezik

bilo daşı- (o uzatılır) bileyi taşı

bişek- yağ çıkarmak için yayıkta ayranı döğmeye yarayan ve bir sırığın ucuna küçük bir ağaç tekerin takılmasıyla yapılan araç

bişü- yağda kızartılan hamur, ekmek

bitamana- ? (ilk a uzatılır)

bize- (e uzatılır)- biraz

bizel- (e uzatılır)- biraz, azcık (zaman için kullanılır)"Bizel otuduk."

bobal- vebal. Bobalı boynuğa: vebali boynuna

boca- (o uzatılır) bu gece

boduç- 1. küçük su güğümü, 2. kısa boylu ve topuluca ("boduç gız")

bonduruk- boyunduruk

bon- (o uzatılır) bugün

bostan- hıyar

boşanmak- hayvanın başlığından, koşum takımından veya bağından kurtulması

boyna- sürekli

boz- gri, sürülmemiş toprak

böbek- bebek

böğrek- böbrek

bökelek- hayvan sineği. "Bökelek tutmak" hayvanın sineğin verdiği rahatsızlıkla koşuşturması

bölertmek- gözünü, akı iyice belirecek biçimde açmak

börtük- haşlanmış

buğ- sıkıntı ("buğ geldi" sıkıntı bastı anlamındadır)

buğalmak- bunalmak

bulgurcuk- küçük taneli dolu

bunuçut- (ikinci u uzatılır) bunun için, bu nedenle

buymak- çok üşümek

buynuz- boynuz

buzo- (o uzatılır) buzağı

büber- biber

büğdey- buğday

büşürgeç-buğday, mısır, fasülye, varsa nohut karıştırılıp suda pişirilerek yapılan yemek


C

campil- el fenerinin ampulü

canavar- kurt

carcur- tabanca şarjör

cazu- cadı

cebiş- yaşını doldurmuş dişi keçi yavrusu

cedit- yeni kelimesini kuvvetlendirmek için kullanılır ("cedit yeni" yepyeni

cemek- üvendirenin diğer ucuna takılan, sabanın çamurunu atmak için kullanılan alet.

cenber- kadınların başörtüsü, eşarp

cerek- ince ve uzun köknar sırığı

ceylan- (cereyandan bozma) elektirik. "Ceylanna kesildi" elekti,rik kesildi demektir.

cılbak- çıplak

cılbanmak- soyunmak

cılga- genellikle hayvanların geçtiği dar yol, patika

cırcır- fermuar

cırnak- tırnak

cıvrışmak- buruşmak

cice- kız kardeş

cicik- meme

cilüm- kumlu toprak

cimcüklemek- çimdiklemek

cincile- iyi cins mantar ("cincile mantarı gibi" kızların güzelliğini anlatmak için kullanılır)

cingan- çingene

cini- sarımsak dişi

coruk- zayıf, gelişmemiş

cücük- 1.civciv ; 2. erkek çocuk cinsel organı

cöz- (ö uzatılır) ceviz

cuap- cevap



Ç

çal- (a uzun okunur)tarlalarda bir araya toplanmış taşlardan oluşan yığın

çakıldak- koyunların arka bacakları civarındaki yünlerinde biriken dışkı tortusu

çalkamak- çalkalamak

çalmak- 1. sürmek (merhem, koku, yağ). "mehlem çaldım."; 2. mayalamak (yoort çaldım).

çaltu- çalı ("çaltu tikeni")

çamdu-odanın içinde duvarların birleştiği yer, köşe

çarlak- şelale

çatmak- karşılaşmak, rast gelmek (eşee satduk, belaya çatduk")

çekiş etmek- (kadınlara arasında)ağız dalaşı yapmak

çekişmek- azarlamak

çelpeşük- karışık

çepellü- içinde çöp parçaları, yabancı ot vs. olan, karışık

çığdumak- fırlatmak, "aklını çığdumak" delirmek anlamına kullanılır.

çığsımak- nemlenmek

çıkı- küçük bez torba, para kesesi

çıngışmak- batıcı tarzda ağrımak

çıtak- fiyakalı

çilemek- serpiştirmek

çimmek- yıkanmak, banyo yapmak

çit- (i uzun okunur) çekirdek

çite- örgü örmek için kullanılan küçük şiş

çitimek- mısırı somağından ayırmak, fasülyeyi kabuğundan ayırmak

çokmak- havlamak

çon- kalça, kaba et

çor- aşırı tuzlu

çotuk- meşe kökü

çölmek- çömlek, toprak tencere

çönmek- oturmak

çöğdürmek- işemek

çöpür- keçi kılı

çördük- küçük yabani armut ("göğnü çördük")

çörle- su oluğu

çükündürük mancarı- bir tür şeker pancarı. Yapraklarından aş, kökünden pekmez yapılır.



D

dacanuk- işte orada

dağnamak- kınamak, ayıplamak, alay etmek

dakışmak- ağız dalaşı yapmak ya da kavga etmek, inatlaşmak

dastar- dokuma sofra bezi

davranmak- aniden hareket etmek

davun- taun(veba, bulaşıcı hastalık). "Davun çıkasıca/tutasıca" taun hastalığına yakalansın anlamında beddua.

dayak- değnek

de da- işte orada

değme- normal, sıradan şey. ("Değmeyi beğenmeyen düğmeye muhtaç olur.")

dehlemek- gizlice gözetlemek

dek durmak- uslu durmak

dem- aybaşı kanaması

depeleme- taşacak şekilde, boş yer bırakmaksızın doldurma

depmük- tekme

deste- biçilmiş ekinlerin bir araya toplanarak kağnıya yüklenebilecek büyüklükte hazırlanmış hali

dıkız- sıkışık

dırga- alıngan, mızmız, sürekli sorun çıkaran

dımo- (o uzun okunur)nezle

dısdıbuk- cascavlak ("dısdıbuk galmak": saçları sıfıra vurdurmak)

dirlük- geçim ("dirlük etmedile": iyi geçinmediler, "dirlüksüz": geçimsiz)

dikme- içgüveyisi

dirlik edememek- anlaşamamak

dirliksiz- geçimsiz.

ditmek- yünü tellere ayırmak, bir şeyi elle çok küçük parçalara ayırmak, gagalamak

dişek- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet

dişemek- değirmen taşına diş açmak, keskin hale getirmek ("demeni dişedük")

dişini dişemek- süt dişlerini dökmek

dişo- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet

dizeme- cereklerin belli aralıklarla ve birbirine paralel olarak kullanılmasıyla yapılan çit

dobiri- köpek yavrusu, enik

doğmak- donmak

dokuz cicik- dişi köpek

dolukma- dokunsan ağlayacak halde olma

domadizme- romatizma

döşek- yatak

dulga- yağmur, güneş ya da rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge

duncukmak- ateşin alev almayıp tütmesi

düven- döven



E

ecük- (ilk e uzun okunur)azcık

eferim- aferin

efeyük- üveyik kuşu

eğrek- koyunların yaz günlerinde yattığı yer

eğşi- ekşi. Acı eriğin kaynatılması sonucunda elde edilen koyu pekmez-marmelat kıvamında yiyecek. Sıcak yaz günlerinde sulandırılak içilir, mısır ya da yarma çorbasına katılır.

ekleşmek- musallat olmak, taciz etmek

ekti- yetim

elenter- anahtar

elentü- eğrelti otu

eletmek- iletmek, götürüp vermek

elleem- herhalde

elleme- müdahale etmek, elle dokunmak ("elleme bakalım, napıcak?""

emen- bitki dikmek için hazırlanan yer

emüşük- aynı anneden süt emmiş, süt kardeş

en- (e uzatılır) üst baş, kıyafet. "Enimi çıkadım"

enteri- entari (gömlek anlamında kullanılır)

ersün- hamur kesmeye, tekneye yapışmış hamuru kazımaya yarayan demirden yapılmış ağzı geniş bir tür spatula.

eserük- sara hastalığı

eşgere- (muhtemelen aşikareden bozma) açıktan, alenen

eteki- öteki, diğer ("etek ev": yan oda)

evermek- evlendirmek

evlek- küçük tarla

evmek- acele etmek. "Çok even geç bızılar"

evsük- eksik

ezen- ezan



F

fakır- fakir

fanmak- geçmek, sönmek ("yüreem fanmış": kendimdem geçmişim)

fasille- fasulye

fenikmek- açlıkdan bayılacak gibi olmak ("yüreem fenikdi")

fendek- hendek

ferik- yumurtalamaya başlamamış tavuk

feslek- fesleğen

fırdolayı- çepeçevre

fırkıl- bir tür meyve püresi

fışıramak- yemeğin gaz kabarcıkları oluşacak biçimde ekşimesi, bozulması

firek- frengi. "Fireğe sataşacasıca" (frengi hastalığına yakalansın) şeklinde beddua, "fireklü" (frengili) şeklinde hakaret olarak kullanılır.

fışkı- hayvan dışkısı

fışkın- ağacın dibinden süren ince dal

fisil- tohumdan biten küçük soğan

fiydümek- atmak, fırlatmak

foni- huni



G

gabala- götürü usulü

gabat- (ikinci a uzatılır) kabahat

gacemer- becerikli

gagak- patates

gağırmak- öküsürerek balgam çıkarmak

gağruk- sık sık gağıran kişi

gala- (ilk a uzun okunur) kadınlar

galuk- 1. orman kesilerek açılmış arazi; 2. evde kalmış kız

gandil- kalas

Garagış ayı- Aralık

garban- ince tahtadan bükülerek, silindir biçiminde yapılmış kutu

garık- sebze dikilen yolak

gasıt demek- şakadan söylemek ("gasıt dedim, haydak!")

gatık- ayran

gaş- yükselti, tepe

gave- kahve, kahvehane

gavil- sözleşme

gavlamak- derisi ya da kabuğu dökülmek

gavuç- kasık fıtığı olan

gayda- türkünün makamı, söylenme tarzı

gazal- kurumuş ağaç yaprağı

gedemen- kodaman

geğiş- geniş

geğneşmek- kollarını yana açıp derin nefes almak, gerinerek esnemek

gem- ekin demetini bağlamak için kullanılan gene ekinden yapılan ip

gevmek- çiğnemek

gıran- kıran, bulaşıcı hatalık ("gıran kuyulasıca" bulaşıcı hastalıktan ölesice anlamında beddua)

gırbo- (o uzatılır)- kurbağa

gırklık- koyun kırkma makası

gırmuzu- kırmızı, domates

gıro- (o uzatılır) kırağı

gısırak- kısrak, dişi at

gısmur- cimri, eli sıkı

gış- kış, kar

gıyımsuz- acımasız, zalim

gidişmek- kaşınmak

girebi- çalı, diken kesmekte kullanılan ucu eğritilmiş bir çeşit küçük balta

gocalmak- yaşlanmak

godak- husye, erbezi, testis

golarmak- vurur gibi yapmak, vurmak için kolunu kaldırmak, korkutmak

gonak- saçta oluşan kepek

gopça- düğme

gopuk- serseri

göğnümek- meyvelerin kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması

gölbez- köpek yavrusu

göresi gelmek, göreslemek- özlemek

görge- gölge

gövem- henüz yeşil ekin. Mavi gözlülere "güvem gözlü" denir.

gövermek- yeşermek, insanlar için kullanıldığında "morarmak". "Sabinin sookdan elleri gövermiş" çocuğun soğuktan elleri morarmış anlamına gelir.

göynek- fanila, iç gömlek

gözer- iri gözenekli kalbur

gulak tözü- kulak arkasındaki çukur yer (buraya darbe almanın öldürücü olacağına inanılır)

gunnamak- yavrulayıp çoğalmak (eti yenmeyen hayvanlar için)

gursak- mide, karın. "Gursaksuz" ya da "Köpek gursaklu" şeklinde kullanıldığında düşüncesizce davranan anlamına gelir.

guytak- çukur

guz- güneş almayan yer ("guz düşmek")

günüz- gündüz

güyo- damat. Muhtemelen "güveyi"den bozmadır. Yaşlılar genç erkeklere "Gırmızu güyolar olasın" dileğinde bulunurlar

Gücük ayı- Şubat

gücünmek- can sıkmak, kahırlanmak

güp- küp



H

haçan- madem ki

halbur- bir tür kalbur

hamamlık- banyo

hamaylu- boyna asılan büyük muska

hambar- ambar

handal- fide yetiştirmek için iki ark arasında tohum ekilmiş toprak

hapas- avuç

hapcuklamak- avucuyla sıkıştırmak

haşlık- harçlık

hataş- ateş ("Hataş almaya mı geldin?" ziyareti kısa kesmek isteyenlere sitem için söylenir.)

haylamak- seslenerek gitmesini, uzaklaşmasını sağlamak

havuz- hafız

hayat- evin altında hayvan ahırlarının önünde kalan geniş bölüm.

hebe- (ilk e uzatılır) heybe

helki- kulplu ve kapaklı özellikle yoğurt mayalamada kullanılan bakır ya da aleminyum kap

herasıl- (a uzatılır) herhalde

heraza- her yer

hereni- çok büyük tencere

herk- sürülerek nadasa bırakılmış toprak

hezetmek- (muhtemelen hazzetmekden bozma)hoşlanma, sevme

herk- sürülmüş tarla

Hıdırellez ayı- Mayıs

hırlak- hırıltılı soluyan, akciğeri hastalıklı

hırman- harman

hırtmuk- gırtlak

hısta- hisse

hıstedetmek- hissetmek

holluk- folluk

holtan- geniş, bol (elbise için "holtan gibi" şeklinde kullanılır)

hoter- fötr şapka

hotmak- eşek yavrusu

hotuk- sıpanın büyüğü

horaz/horuz- horoz

höllük- eski beşiklerde bebeğin idrarının toplandığı küçük çömlek kap

hucu- fıçı

hursat- fırsat, ruhsat

hurun- fırın


I

ıslah- iyi, güzel. "Bek ıslah" çok iyi anlamında kullanılır.

ışgun- filiz

ışımak- güneşin doğup ortalığı aydınlatması ("ışımış")

ışmar- el, göz ya da başla yapılan hareket


İ

İbik- İbrem'in kısa söylenişi

İbrem- (e uzatılır) İbrahim

iki cannu- yüklü, hamile

irat- (a uzatılır) rahat (irat lokumu)

irediye- radyo

iyeşmek- istenilen bir işi duymamazlığa, anlamamazlığa gelmek ya da başkasının üzerine yıkmaya çalışmak

isano- (i ve o uzatılır) insanoğlu

istifar (etmek)- istifra, kusma

itü- çok. Soğuk için kullanılır. "İti sook va" Çok soğuk var

iyo- (o uzatılır) eğe

iyo kemüğü - kaburga

izirap etmek- ıztırap çekt.rmek, sıkıntı çıkarmak



K

kakmak- itelemek, (hayvan)tos vurmak ("İbiğin çocuunu öküz kakmış"

kelem- lahana. "Ak mancar" da denir.

kelik- çobanın hayvanlarıyla birlikte kaldığı küçük barınak

kemüre- hayvan gübresi

kendürük- hamur tahtasının altına serilen deriden yapılmış yaygı

kepelek- kelebek

kepiç-

kertmek- çentiklemek

kertük- çentik

kese- kısa, kestirme yol. Kese gitmek, kese düşmek şeklinde kullanılır.

kesek- parça (bi kesek ekmek")

kesgüç- yufka çevirgeci; sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan, tahtadan yapılmış, yassı bir araç

kesmük- sigara izmariti, yenilen meyvenin arta kalanı

keşik- nöbet, sıra

kevük- dalları aşağı çekmek ya da hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan ucu ters V biçiminde sopa

kınık- burunda anormallik nedeniyle sesi bozuk kimse

kiren- kızılcık

Kirez ayı- Haziran

koşmak- sürmek, kullanmak (araba koşmak: otomobil kullanmak)

kömüş- camız, dişi manda

körsenük- sönük, donuk, az pırıltılı

kurumlanmak- böbürlenmek

köstü- köstebek

kükner- göknar ağacı

külük- kulukça tavuk

kürtük- kuytu yerde toplanmış kar yığını

küsgü- 1. taş sökmekte kullanılan kalın, uzun demir. 2. ocaktaki ateşi karıştırmakta, odun itmekte kullanılan kalın ağaç

küsgüç- bitki kökü çıkarmakta, toprağı kazmakta kullanılan ağaç ya da demir araç.


M

mada- iştah, yeme isteği ("madam almıya")

mahna- bahane

makat- sedir

mal- büyük baş hayvan

mamele- (a uzatılır) nikah (muamelesi), resmi nikah

mancar- pancar (mancarın üç türü vardır: çükündürük mancarı, gara mancar, ak mancar)

mangaş- cımbız, pens

mani- hem, "Mani ağlar, mani giderim" hem ağlar hem giderim".

mapisane- hapishane

maraz- hastalıklı kişi

meçcana- zorla (lügatta meccani bedava demektir, Yukarıkoçlu'da ciddi bir anlam kaymasına
uğradığı görülmektedir)

mefat- vefat

meğimsimek- (muhtemelen mühimsemektan bozma) önem vermek

meh- buyur al

mencilis- meclis, TBMM

menek- kedi yavrusu

meramat- merhamet

mesmele- besmele

mesmelesüz- işe yaramaz kişi (muhtemelen anne rahmine düşerken besmele çekilmemiş anlamındadır)

metel- bilmece

Meyram- Meryem

mezer- mezar

mezellik- mezarlık

mık- mıh, çivi

mındar- (muhtemelen murdardan bozma)kesim yapılmadan ölen, eti dince haram olan hayvan, kirli, pis

mınık- burundan konuşan

mısmıl- ölmeden kesilen, eti dince helal olan hayvan (muhtemelen kesilirken besmele-mesmele- çekilmiş anlamındadır)

midaresüz- minnetsiz

mindik- ufacık, küçücük ("ağlama mindük/anan gelü şindük")

mintan- yakasız gömlek

misefür- misafir

motur- traktör

muhanet- iyilik yapmayı sevmeyen, kötü, adi, ters, hain kimse

müzümsüz- (ikinci ü uzatılır) lüzumsuz



N

nalet- lanet

namazlo- (o uzatılır)namazlık, seccade

nasibet- münasebet

Nezla- Necla

nudul- üvendirenin ucundaki sivri metal parçası

nusga- muska



O

okloç- (ikinci o uzatılır) oklava

okumak- davet etmek

oyurgamak- seyrek seyrek dikmek


Ö

öğürmek- kusarken veya kusacak gibi olurken “öğürtü” sesi çıkarmak

öğürsemek- (dişi hayvanlar için) çiftleşmek istemek

öğürsek- çiftleşmek isteyen hayvan ("öğürsek düve")

öğsü- ucunda ateş sönmemiş olan dumanlı odun parçası

öğsüz- öksüz

öllün körü- (birinci ü uzatılır) elinin körü (bıktırıcı, usandırıcı durum karşısında kullanılan bir azarlama sözü.) "öllün körü, sinniğin mıkı" şeklinde bir kullanımını da duydum.

öndere- üvendire

örük- hayvanların otlaması için bağlandığı uzun yular

ötürmek, ötürük olmak- ishal olmak (daha çok hayvanlar için kullanılır)

övey- üvey

özemek- yoğurdu ayran yapmak için karıştırarak suyla inceltmek


P

paçur- bakımsız, üstü başı dağınık

pakla- fasulye

palazımak- büyümek, serpilmek, canlanmak, palazlanmak

paldım- semerin öne kaymasını önlemek için eşeğin kuyruk altından geçirilen kıl kemer ya da kayış

panga- banka

parkak- bakraç

partal- palavra

pasa- hem, bir yandan ("pasa yidi, pasa gonuştu")

pasak- (muhtemelen basaktan bozma) merdiven

pavkurmak- ...

pavruka- fabrika

payınsıma- kaale alma

penek- bkz. tömek

peket- paket

peş- çapraz

peşgül- (peşkirden bozma) havlu

peştanbal- peştamal

pılıçga- avanta

pırtu- giyim eşyası, ("pırtı görme" düğün öncesi gelin için giysi satın alma)

pısmak- sinmek

pıtırak- dikenli tohumu giysilere, hayvan tüylerine yapışan bir ot

picikmek- kuşkulanmak

piçtan- piç, gayrimeşru ilişiden doğmuş

pin- tavuk kümesi, "pinek/pinnik" de denir

pirket- briket

poğ- bohça

pontul- pantalon

popak- külah

popara- dayak yemek, azar işitmek

porasa- pırasa

posdal- ayakkabı

pörle- kurna

pözü- hamurun yassıağaçta açılmadan önce küçük top biçimindeki hali

puar- pınar

puşta-tomruğun kenarından çıkarılan bir yanı düz bir yanı yuvarlak ve kabuklu tahta

puut- kavrulmuş un

pür- göknar ya da çam ağacının kurumuş iğne yaprakları üzerinde bulunan dalı. Kolayca tutuştuğu için ateş yakmakta kullanılır. Yukarıkoçlu'da "Pür köylerin ipregazıdu" derler.

püsküt- (ikinci ü uzun okunur)bisküvi



S

sadır- sidik, idrar

sal- 1. hasta ya da ölü taşınan sedye; 2. yamaç, etek ("dağ salı" ifadesinde geçer; dağ köylerini anlamındadır.)

salak- hayvanların yazın yattıkları dört yanı çevrili, üstü açık yer

Salik- Salih

samaruk- sersem, aptal, bön

samsak- sarımsak

samuramak- uykuda konuşmak

sapa- yol üstü olmayan, işlek olmyan, tenha, ıssız

sasuk- tatsız tuzsuz

say- tabaka biçiminde yassı taş

saya- koyun ağılı

sede- sade, sadece

sef- tanlış, hatalı (muhtemelen "sehiv"den bozma)

seğirtmek- koşaradım gitmek

sekmen- alçak ayaklı, arkalıksız iskemle; tabure

seme- sersem

Seyin- Hüseyin

sırnaşmak- rahatsız edecek biçimde bir kimseden sürekli istekte bulunmak

sırtarmak- sırıtmak

sıtkı sıyrılmak- yılmak

sifte- (muhtemelen siftahtan bozma) ilk, ilk defa

simeç- (i uzatılır)saklambaç

simek- (i uzatılır) saklanmak, sinmek

sivgüç- fideleri dikmek için toprakta delik açmaya yarayan svir uçlu ağaçtan mamül alet

siyek- sinek

sokum- bir ısırşta yenecek kadar ("bi sokum ekmek")

sokur(d)anmak- kızgın kızgın söylenmek

soluğan- nefes darlığı olan

somak- taneleri alınmış mısır koçanı

sormak- emmek

soygun- ölünün üzerinden çıkarılan giysi, "soygun çıkasıca" şeklinde beddua olarak kullanılır)

sökel- hasta? ("hasta sökel var mı?")

sövelmek- ayakta durmak, dikilmek

söykünmek- dayanmak, yaslanmak

susa- şose

südük- 1. sidik, 2. döl

sütkem olmak- nezle olmak

süyem- iyice açılmışken baş parmak ucu ile işaret parmağının ucu arasındaki mesafe

süzmek- bir süre dikkatlice bakmak


Ş

şarapgana- pekmez yapılırken meyve suyunu posadan ayırırken kullanılan oluk

şargada- şımarık, yaramaz çocuk

şikürsüz- çirkin, kılıksız

şinik (birinci i uzatılır) . tahıl ölçü birimi (bir teneke yarısı:8 kg)

şindük- şimdi, hemen

T

taf taf- nöbet nöbet, aralıklarla (yamur taf taf yağıya; sabi taf taf yangulanıya)

tam- ahır

tebelleş- musallat

tecir- (tacirden bozma) hayvan alıp satan

tecirba- tercübe

teçcal- (deccaldan bozma) fitneci

temellü- tamamen

temşüt- temcit, sahur yemeği

temüro- temriye, deri hastalığı

tentene- dantel

tentürüz- titiz, temiz, düzenli, derli toplu

tenyare- teyyare, uçak

tepsük- tesbih

terek- raf

tevek- kabak bitkisinin taze uç dalları (haşlanarak "tevek aşı" yapılır)

tevgülü- sözlü, nişanlı

tez- çabuk, hızlı ("tez ol")

teze- muhtemelen "taze"den bozmadır. Bir olayın yakın zamanda
olduğunu anlatmak için kullanılır. Örnek: "Anşa Garı teze geldi" (Ayşe Kadın kısa
süre önce geldi).

tezek- sertleşmiş toprak parçası

tıkka- takke

tırık olma- ishal olma

tirengiz- temizlik konusunda titiz

tosbo- (ikinci o uzatılır) kaplumbağa

tok- (o uzatılır) tavuk

tokumak- dövmek, değnekle vurarak meyveleri ağacından düşürmek

töbe- tevbe

tökezimek- tökezlemek, ayağı dolaşmak

tömek- kümes veya ahır gibi binalarda küçük, eğreti pencere

tönbülmek- yuvarlanıp yatmak

töngel- döngel, muşmula

töremek- türemek, ortaya çıkmak, çoğalmak

tuluk- yanak, avurt

tüğ- düğüm

tüğlemek- düğümlemek

tüken- dükkan

tükmük- tükürük

tüsülemek- tütsülemek



U

ufalamak- ovalamak

uğunmak- acıyla kıvranma

u gada- o kadar

uğra- ekmek yapılırken hamurun yapışmamasını sağlamada kullanılan birazcık un

urba- elbise

usul- yavaş, sakin, sessiz

uşak- 1- genç erkek ("karayağızın esmerisi, büğdey tenlü bi uşak"), 2- bir sülalenin erkekleri ("Zondallu uşağı", 3-)hey, yahu vb. anlamında seslenme ünlemi

uvarmak- onarmak

uymak/uylamak- sataşmak



Ü

üçürdüm- üçte bir ortaklık

üra- (ü uzatılır) rüya

üşengeç- tembel, iş yapda ağırdan aldıran

ütmek- (ü uzun okunur) öğütmek

ütülemek- bir şeyin üzerindeki kıl ya da tüyün ateşle yakılması

üykü- uyku



V

vakıt- vakit

vakıtsız olmak- kendini kötü hissetmek

variyetlü- zengin



Y

yal- hayvan yemeği (pişirelerek verilen yem)

yaluğuz- yanlız

yal gibi- tatsız, tuzsuz

yasu- yatsı

yan yenge- yengeç

yangu- ateş(insan için), yangulanmak- ateşi yükselmek

yangubaz- aksi, yan çeken, düzenbaz

yarsımak- hoşuna gitmek, beğenmek

yaslaç- (ikinci a uzatılır)ekmek yapılırken kullanılan yassı ağaç

yaymak- hayvan otlatmak

yaylım- mera, hayvan otlatılan yer

yazu- otlak

yeğin- çok beğenilen, üstün nitelikli, çok iyi, çok güzel

yelikmek- şımarmak, yaramaz hareketler yapmak

yemiş- incir

yengil- hafif

yennemek- dişi hayvanların yavrulamaya yakın göğüslerinin büyümesi

yenürce- gittikçe genişleyen yara (muhtemelen frengi fastalığına bağlı). "Yenürce yiyesice" şeklinde beddua olarak kullanılır.

yerişmek- erişmek, ulaşmak

yeşilistan- yeşil renkli kertenkele

yıluk- şaşı

yirük- yırtılmış, güzelliği bozulmuş ("yirük ağızlu" deyiminde geçer)

yoka- yufka, ince, sığ

yoksuz- yoksul

yuğlanmak- yuvarlanmak

yuntu suyu- bulaşık suyu

yüklü- gebe, hamile

yürek- mide ("yüremin azı yanıya")

yüzek depmek- yüzmek




Z

zar- (a uzun okunur, muhtemelen zahirden bozma)galiba, sanırım ki

zavzu- sebze

zebella- dev, büyük

Zehmeri ayı- Ocak

zeklenmek- karşısındakinin sözü ve davranışı ile alay etmek, taklidini yapmak

zellet- lezzet

zerze-demirden yapılmış kapı kilidi

zevle- zelve, öküzün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk

zeyinsüz- (muhtemelen zihinsizden bozma) düşüncesizce davranan

zivildemek- vücut yüzeyinde bit, pire (gibi) gezinmek

zoba- soba