beddualar
adı batasıca
avu galasıca
bayguş galasıca
boyu devrilesice
canı çıkasıca
daun çıkasıca
daun tutasıca
galdumıyasıca
gara gelin olasıca
gıran guyulasıca
gözü çıkasıca
haram yiyesice
fireğe sataşasıca
içi barı delinesice
leş olasıca (hayvanlar için)
oca batasıca
örmiyesice
soygun çıkasıca
tamı boşalasıca (hayvanlar için)
yenürce yiyesice
yidümeyesice
zıkımın dibini/kökünü yiyesice
avu galasıca
bayguş galasıca
boyu devrilesice
canı çıkasıca
daun çıkasıca
daun tutasıca
galdumıyasıca
gara gelin olasıca
gıran guyulasıca
gözü çıkasıca
haram yiyesice
fireğe sataşasıca
içi barı delinesice
leş olasıca (hayvanlar için)
oca batasıca
örmiyesice
soygun çıkasıca
tamı boşalasıca (hayvanlar için)
yenürce yiyesice
yidümeyesice
zıkımın dibini/kökünü yiyesice
19 Temmuz 2010 Pazartesi
Mevki Adları
Alebozon talası
Almalık
Altı ortak
Armudun yanı
Bayramın bozu
Beş ortak
Çatal acuk
Çayıllığın talası
Çayırlık
Çıbılı galuk
Davşan alağı
Depe
Devret
Değmen ocağı
Dömbelci
Düdüklük
Eskiyaylanın yanı
Gadının talası
Gadirin düzü
Garşu galuk
Gaşın üstü
Gavur hırmanı
Geçeğin ağzı
Gıran kaluk
Gısırak gerişi
Govanın yanı
Göçük
Göğalmanın yanı
Gölün yanı
Herk aazı
Işırgan
Kavağın altı
Kerton oluk yeri
Köyün altı
Mezellik
Sümünon talası
Zondal puarı
Almalık
Altı ortak
Armudun yanı
Bayramın bozu
Beş ortak
Çatal acuk
Çayıllığın talası
Çayırlık
Çıbılı galuk
Davşan alağı
Depe
Devret
Değmen ocağı
Dömbelci
Düdüklük
Eskiyaylanın yanı
Gadının talası
Gadirin düzü
Garşu galuk
Gaşın üstü
Gavur hırmanı
Geçeğin ağzı
Gıran kaluk
Gısırak gerişi
Govanın yanı
Göçük
Göğalmanın yanı
Gölün yanı
Herk aazı
Işırgan
Kavağın altı
Kerton oluk yeri
Köyün altı
Mezellik
Sümünon talası
Zondal puarı
09 Ağustos 2009 Pazar
Yukarıkoçlu'da konuşulan günlük dilin bazı özellikleri:
1.Kelime başında k-g değişmesi: Kolya-golay, kalma-galma, kabalak-gabalak, kahve-gave, Kavşak-Gağşak, keçi-geçi örneklerinde olduğu gibi.
2. l ve r harfleriyle başlayan kelimelerin başına sesli harf eklenmesi: Limon-ilimon, lazım-ilazım, rahat-ırahat, Rasim-İrasim, Rus-Urus, Rum-Urum, rüzgar-örüzger, Ramazan-Iramazan gibi.
3.Kelime içinde k-ğ değişmesi: Akşam-ağşam, ekşi-eğşi örneklerinde olduğu gibi.
4.Harflerin yer değiştirmesi (metatez, göçüşme): Çömlek-çölmek, kibrit-kirpit, ibrik-ırbık, memleket-melmeket, çıplak- cılbak örneklerinde olduğu gibi.
5.Kelime başında i-e değişikliği: İkiz-ekiz, işitmek-eşitmek, iyi-eyi örneklerinde olduğu gibi.
6.Kelime başında d-t değişikliği: Tatlı-datlu, tutmak-dutmak, tavşan-davşan örneklerindeki gibi.
7.Kelime başında b-p değişikliği : Parmak-barmak, pek-bek, pişi-bişü örneklerinde olduğu gibi.
8.Kelime içinde r-l değişikliği: Güreş-güleş, servi-selvi'de olduğu gibi.
9.Kelime başında s-z değişmesi: Sopa-zopa, sabah-zabah, soba-zoba örneklerinde olduğu gibi.
10.Kelime içinde ğ-v değişmesi: Koğmak - kovmak, oğmak-ovmak örneklerindeki gibi.
11.-lı/li ekinin -lu/lü'ye dönüşmesi: Tatlı-datlu, frengili-fireklü örneklerinde olduğu gibi
12. Aile adların sonundaki -oğlu ekini -o(uzatılarak söylenir)'ya dönüşmesi: Zondaloğlu-Zondalo, Herecoğlu-Hereco örneğinde olduğu gbi
13. -leyin ekinin -ınan ekine dönüşmesi: Akşamleyin-ağşamınan, sabahleyin-zabağınan
14. Kelime sonlarında i-ü (ı-u) değişimi ve sondaki r'nin düşmesi: gelir-gelü, kalır-galu örneklerindeki gibi.
15. Kelime içinde ı-u değişikliği: alışkan-alışgun örneginde olduğu gibi.
16. Kelime sonunda v-f değişmesi: Alev-alaf örneğinde oldğu gibi.
17. Kelime başında e-a değişmesi: Elma-alma örneğindeki gibi.
18. Kelime içinde e-a değişimi: Ateş-hataş, haber-habar örneklerindeki gibi.
19. Kelime içinde e-u değişikliği: beraber-barabur örneğinde olduğu gibi.
20. Kelime içinde a-u değişikliği: baba-buba örneğindeki gibi.
21. kelime içinde nl'nin ğ'ye dönüşmesi. yanlış-yağnış örneğindeki gibi.
Not: Bu metin tamamlanmamıştır. Bu metinde belirtilen özellikler Yukarıkoçlu'da doğmamış, orada uzun süreli yaşamamış ancak nenesinden, ana-babasından ve sınırlı temasta olduğu Yukarıkoçlu sakinlerinden duyduklarını derlemeye çalışan, dil uzmanı olmayan bir Yukarıkoçlu'lunun sınırlı tespitleridir.
2. l ve r harfleriyle başlayan kelimelerin başına sesli harf eklenmesi: Limon-ilimon, lazım-ilazım, rahat-ırahat, Rasim-İrasim, Rus-Urus, Rum-Urum, rüzgar-örüzger, Ramazan-Iramazan gibi.
3.Kelime içinde k-ğ değişmesi: Akşam-ağşam, ekşi-eğşi örneklerinde olduğu gibi.
4.Harflerin yer değiştirmesi (metatez, göçüşme): Çömlek-çölmek, kibrit-kirpit, ibrik-ırbık, memleket-melmeket, çıplak- cılbak örneklerinde olduğu gibi.
5.Kelime başında i-e değişikliği: İkiz-ekiz, işitmek-eşitmek, iyi-eyi örneklerinde olduğu gibi.
6.Kelime başında d-t değişikliği: Tatlı-datlu, tutmak-dutmak, tavşan-davşan örneklerindeki gibi.
7.Kelime başında b-p değişikliği : Parmak-barmak, pek-bek, pişi-bişü örneklerinde olduğu gibi.
8.Kelime içinde r-l değişikliği: Güreş-güleş, servi-selvi'de olduğu gibi.
9.Kelime başında s-z değişmesi: Sopa-zopa, sabah-zabah, soba-zoba örneklerinde olduğu gibi.
10.Kelime içinde ğ-v değişmesi: Koğmak - kovmak, oğmak-ovmak örneklerindeki gibi.
11.-lı/li ekinin -lu/lü'ye dönüşmesi: Tatlı-datlu, frengili-fireklü örneklerinde olduğu gibi
12. Aile adların sonundaki -oğlu ekini -o(uzatılarak söylenir)'ya dönüşmesi: Zondaloğlu-Zondalo, Herecoğlu-Hereco örneğinde olduğu gbi
13. -leyin ekinin -ınan ekine dönüşmesi: Akşamleyin-ağşamınan, sabahleyin-zabağınan
14. Kelime sonlarında i-ü (ı-u) değişimi ve sondaki r'nin düşmesi: gelir-gelü, kalır-galu örneklerindeki gibi.
15. Kelime içinde ı-u değişikliği: alışkan-alışgun örneginde olduğu gibi.
16. Kelime sonunda v-f değişmesi: Alev-alaf örneğinde oldğu gibi.
17. Kelime başında e-a değişmesi: Elma-alma örneğindeki gibi.
18. Kelime içinde e-a değişimi: Ateş-hataş, haber-habar örneklerindeki gibi.
19. Kelime içinde e-u değişikliği: beraber-barabur örneğinde olduğu gibi.
20. Kelime içinde a-u değişikliği: baba-buba örneğindeki gibi.
21. kelime içinde nl'nin ğ'ye dönüşmesi. yanlış-yağnış örneğindeki gibi.
Not: Bu metin tamamlanmamıştır. Bu metinde belirtilen özellikler Yukarıkoçlu'da doğmamış, orada uzun süreli yaşamamış ancak nenesinden, ana-babasından ve sınırlı temasta olduğu Yukarıkoçlu sakinlerinden duyduklarını derlemeye çalışan, dil uzmanı olmayan bir Yukarıkoçlu'lunun sınırlı tespitleridir.
02 Ağustos 2009 Pazar
Gündelik dilden kelimeler
Yukarıkoçlu'da gündelik dilde kullanılan bazı kelimeleri kayıt altına almam, dil konusunda beni endişelendiren iki sebebe dayanmaktadır: 1. televizyonun köylere çıkması, 2. taşımalı, hatta yatılı eğitim. Bu iki faktörün kuşkusuz köyümüze bir çok olumlu etkileri olacaktır, ama analarımızdan, ninelerimizden gelen, yenice sağılmış süt gibi doğal olan kelimelerimizin, hele hele de seslerimizin kaybolmasına yol açması kaçınılmazdır. Çok az yaşamama rağmen kendimi ait hissettiğim, ölünce toprağına karışmak istediğim köyümün dilinin gelecek kuşaklara aktarılmasına bir katkı olabilir umuduyla kendi imkanlarım çerçevesinde bu derlemeyi yapıyorum. (Ülke çapında bilinen kelimelerin Yukarıkoçlu'da söylenen biçimleri için "Yukarıkoçlu'da Gündelik Dilin Bazı Özellikleri" başlıklı bölümüze bakılabilir.)
henüz tamamlanmamıştır, sürekli güncellenmektedir)
A
acuk- ekşi tatlı, küçük yabani elma
adiref- etraf, çevre
afur- ahır
aga- abi
ağuz- yeni doğuran ineğin koyu kıvamlı ve sarımtırak ilk sütü
ağmak- hayvan sırtına yüklenen yükün bir tarafa yatması, tepenin arkasına dolanmak
ağnak- karşı taraf. "ağnağında" tam karşısında demektir.
ağnanmak- hayvanın sırtüstü yatıp yere sürtünerek kaşınması
ağsulamattan- aniden
alemiyon- aleminyum
aletirik- elektirik
alma- elma
amel- ishal
ameliyet- ameliyat.
ameliyet dokturu- cerrah
anca- ancak
andavallu- ahmak
apdeslük- evin el-yüz (hatta bulaşık) yıkama yeri
Apdil- Abdullah için kısaltma
apolle- hoparlör
Aprul- Nisan
arşak- yün eğirme sırasında elde çevrilen tahta alet
aşurma- büyük kazan
aş yerme- aşerme
aşurtma- büyük kazan
atlamak- ayırmak, ayıklamak, temizlemek ("ot atlama")
avara- avere, işssiz güçsüz
avkuru- çapraz, ters
avlo- (o uzatılır) ince uzun sırık, çalılarla yapılmış bahçe duvarı
avu-zehir, zehirli ot ya da bitki. "Avu kalasıca" hoşlanılmayan kişiler için söylenen beddua türünden bir deyim.
aydışmak- inadına tartışmak. "Beniminen aydışma."
azınsımak- az görmek. "Doktur parayı azınsıdı herasıl."
B
bağırtlak- bebekleri beşiğe belerken tespit için kullanılan bez
badanaç- patinaj
balak- malak, manda yavrusu
baldırcan- patlıcan
banak- yufka ekmeğin dürülerek yenebilecek kadar küçük parçası
bandıkmak- çok yorulmak, yorgunluktan nefes alamaz hale gelip bunalmak
barabur- beraber
barsuk- (a uzatılır) barsak
behemal- (behemehâldan bozma) mutlaka
belber- berber
beleyki- keşke
bennek- kendini beğenmiş, kendini öven
bertikmek- burkmak ("ayamı berkitmişim")
beslek- evlatlık
beytambala kalmak- (muhtemelen 'betül mala kalmak'tan bozma) göç edip gidinin evinin, yerinin yurdunun ortada kalması
bıdak- budak
bıdırtu- alçak sesle konuşma
bıldır- geçen yıl
bızılamak- buzağılamak, buzağı doğurmak
bi ta- (a uzatılır) bir daha
bicik- buzağı
biki- (muhtemelen bir-ikiden bozma)- biraz, bir kaç
bilersük- bilezik
bilo daşı- (o uzatılır) bileyi taşı
bişek- yağ çıkarmak için yayıkta ayranı döğmeye yarayan ve bir sırığın ucuna küçük bir ağaç tekerin takılmasıyla yapılan araç
bişü- yağda kızartılan hamur, ekmek
bitamana- ? (ilk a uzatılır)
bize- (e uzatılır)- biraz
bizel- (e uzatılır)- biraz, azcık (zaman için kullanılır)"Bizel otuduk."
bobal- vebal. Bobalı boynuğa: vebali boynuna
boca- (o uzatılır) bu gece
boduç- 1. küçük su güğümü, 2. kısa boylu ve topuluca ("boduç gız")
bonduruk- boyunduruk
bon- (o uzatılır) bugün
bostan- hıyar
boşanmak- hayvanın başlığından, koşum takımından veya bağından kurtulması
boyna- sürekli
boz- gri, sürülmemiş toprak
böbek- bebek
böğrek- böbrek
bökelek- hayvan sineği. "Bökelek tutmak" hayvanın sineğin verdiği rahatsızlıkla koşuşturması
bölertmek- gözünü, akı iyice belirecek biçimde açmak
börtük- haşlanmış
buğ- sıkıntı ("buğ geldi" sıkıntı bastı anlamındadır)
buğalmak- bunalmak
bulgurcuk- küçük taneli dolu
bunuçut- (ikinci u uzatılır) bunun için, bu nedenle
buymak- çok üşümek
buynuz- boynuz
buzo- (o uzatılır) buzağı
büber- biber
büğdey- buğday
büşürgeç-buğday, mısır, fasülye, varsa nohut karıştırılıp suda pişirilerek yapılan yemek
C
campil- el fenerinin ampulü
canavar- kurt
carcur- tabanca şarjör
cazu- cadı
cebiş- yaşını doldurmuş dişi keçi yavrusu
cedit- yeni kelimesini kuvvetlendirmek için kullanılır ("cedit yeni" yepyeni
cemek- üvendirenin diğer ucuna takılan, sabanın çamurunu atmak için kullanılan alet.
cenber- kadınların başörtüsü, eşarp
cerek- ince ve uzun köknar sırığı
ceylan- (cereyandan bozma) elektirik. "Ceylanna kesildi" elekti,rik kesildi demektir.
cılbak- çıplak
cılbanmak- soyunmak
cılga- genellikle hayvanların geçtiği dar yol, patika
cırcır- fermuar
cırnak- tırnak
cıvrışmak- buruşmak
cice- kız kardeş
cicik- meme
cilüm- kumlu toprak
cimcüklemek- çimdiklemek
cincile- iyi cins mantar ("cincile mantarı gibi" kızların güzelliğini anlatmak için kullanılır)
cingan- çingene
cini- sarımsak dişi
coruk- zayıf, gelişmemiş
cücük- 1.civciv ; 2. erkek çocuk cinsel organı
cöz- (ö uzatılır) ceviz
cuap- cevap
Ç
çal- (a uzun okunur)tarlalarda bir araya toplanmış taşlardan oluşan yığın
çakıldak- koyunların arka bacakları civarındaki yünlerinde biriken dışkı tortusu
çalkamak- çalkalamak
çalmak- 1. sürmek (merhem, koku, yağ). "mehlem çaldım."; 2. mayalamak (yoort çaldım).
çaltu- çalı ("çaltu tikeni")
çamdu-odanın içinde duvarların birleştiği yer, köşe
çarlak- şelale
çatmak- karşılaşmak, rast gelmek (eşee satduk, belaya çatduk")
çekiş etmek- (kadınlara arasında)ağız dalaşı yapmak
çekişmek- azarlamak
çelpeşük- karışık
çepellü- içinde çöp parçaları, yabancı ot vs. olan, karışık
çığdumak- fırlatmak, "aklını çığdumak" delirmek anlamına kullanılır.
çığsımak- nemlenmek
çıkı- küçük bez torba, para kesesi
çıngışmak- batıcı tarzda ağrımak
çıtak- fiyakalı
çilemek- serpiştirmek
çimmek- yıkanmak, banyo yapmak
çit- (i uzun okunur) çekirdek
çite- örgü örmek için kullanılan küçük şiş
çitimek- mısırı somağından ayırmak, fasülyeyi kabuğundan ayırmak
çokmak- havlamak
çon- kalça, kaba et
çor- aşırı tuzlu
çotuk- meşe kökü
çölmek- çömlek, toprak tencere
çönmek- oturmak
çöğdürmek- işemek
çöpür- keçi kılı
çördük- küçük yabani armut ("göğnü çördük")
çörle- su oluğu
çükündürük mancarı- bir tür şeker pancarı. Yapraklarından aş, kökünden pekmez yapılır.
D
dacanuk- işte orada
dağnamak- kınamak, ayıplamak, alay etmek
dakışmak- ağız dalaşı yapmak ya da kavga etmek, inatlaşmak
dastar- dokuma sofra bezi
davranmak- aniden hareket etmek
davun- taun(veba, bulaşıcı hastalık). "Davun çıkasıca/tutasıca" taun hastalığına yakalansın anlamında beddua.
dayak- değnek
de da- işte orada
değme- normal, sıradan şey. ("Değmeyi beğenmeyen düğmeye muhtaç olur.")
dehlemek- gizlice gözetlemek
dek durmak- uslu durmak
dem- aybaşı kanaması
depeleme- taşacak şekilde, boş yer bırakmaksızın doldurma
depmük- tekme
deste- biçilmiş ekinlerin bir araya toplanarak kağnıya yüklenebilecek büyüklükte hazırlanmış hali
dıkız- sıkışık
dırga- alıngan, mızmız, sürekli sorun çıkaran
dımo- (o uzun okunur)nezle
dısdıbuk- cascavlak ("dısdıbuk galmak": saçları sıfıra vurdurmak)
dirlük- geçim ("dirlük etmedile": iyi geçinmediler, "dirlüksüz": geçimsiz)
dikme- içgüveyisi
dirlik edememek- anlaşamamak
dirliksiz- geçimsiz.
ditmek- yünü tellere ayırmak, bir şeyi elle çok küçük parçalara ayırmak, gagalamak
dişek- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
dişemek- değirmen taşına diş açmak, keskin hale getirmek ("demeni dişedük")
dişini dişemek- süt dişlerini dökmek
dişo- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
dizeme- cereklerin belli aralıklarla ve birbirine paralel olarak kullanılmasıyla yapılan çit
dobiri- köpek yavrusu, enik
doğmak- donmak
dokuz cicik- dişi köpek
dolukma- dokunsan ağlayacak halde olma
domadizme- romatizma
döşek- yatak
dulga- yağmur, güneş ya da rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge
duncukmak- ateşin alev almayıp tütmesi
düven- döven
E
ecük- (ilk e uzun okunur)azcık
eferim- aferin
efeyük- üveyik kuşu
eğrek- koyunların yaz günlerinde yattığı yer
eğşi- ekşi. Acı eriğin kaynatılması sonucunda elde edilen koyu pekmez-marmelat kıvamında yiyecek. Sıcak yaz günlerinde sulandırılak içilir, mısır ya da yarma çorbasına katılır.
ekleşmek- musallat olmak, taciz etmek
ekti- yetim
elenter- anahtar
elentü- eğrelti otu
eletmek- iletmek, götürüp vermek
elleem- herhalde
elleme- müdahale etmek, elle dokunmak ("elleme bakalım, napıcak?""
emen- bitki dikmek için hazırlanan yer
emüşük- aynı anneden süt emmiş, süt kardeş
en- (e uzatılır) üst baş, kıyafet. "Enimi çıkadım"
enteri- entari (gömlek anlamında kullanılır)
ersün- hamur kesmeye, tekneye yapışmış hamuru kazımaya yarayan demirden yapılmış ağzı geniş bir tür spatula.
eserük- sara hastalığı
eşgere- (muhtemelen aşikareden bozma) açıktan, alenen
eteki- öteki, diğer ("etek ev": yan oda)
evermek- evlendirmek
evlek- küçük tarla
evmek- acele etmek. "Çok even geç bızılar"
evsük- eksik
ezen- ezan
F
fakır- fakir
fanmak- geçmek, sönmek ("yüreem fanmış": kendimdem geçmişim)
fasille- fasulye
fenikmek- açlıkdan bayılacak gibi olmak ("yüreem fenikdi")
fendek- hendek
ferik- yumurtalamaya başlamamış tavuk
feslek- fesleğen
fırdolayı- çepeçevre
fırkıl- bir tür meyve püresi
fışıramak- yemeğin gaz kabarcıkları oluşacak biçimde ekşimesi, bozulması
firek- frengi. "Fireğe sataşacasıca" (frengi hastalığına yakalansın) şeklinde beddua, "fireklü" (frengili) şeklinde hakaret olarak kullanılır.
fışkı- hayvan dışkısı
fışkın- ağacın dibinden süren ince dal
fisil- tohumdan biten küçük soğan
fiydümek- atmak, fırlatmak
foni- huni
G
gabala- götürü usulü
gabat- (ikinci a uzatılır) kabahat
gacemer- becerikli
gagak- patates
gağırmak- öküsürerek balgam çıkarmak
gağruk- sık sık gağıran kişi
gala- (ilk a uzun okunur) kadınlar
galuk- 1. orman kesilerek açılmış arazi; 2. evde kalmış kız
gandil- kalas
Garagış ayı- Aralık
garban- ince tahtadan bükülerek, silindir biçiminde yapılmış kutu
garık- sebze dikilen yolak
gasıt demek- şakadan söylemek ("gasıt dedim, haydak!")
gatık- ayran
gaş- yükselti, tepe
gave- kahve, kahvehane
gavil- sözleşme
gavlamak- derisi ya da kabuğu dökülmek
gavuç- kasık fıtığı olan
gayda- türkünün makamı, söylenme tarzı
gazal- kurumuş ağaç yaprağı
gedemen- kodaman
geğiş- geniş
geğneşmek- kollarını yana açıp derin nefes almak, gerinerek esnemek
gem- ekin demetini bağlamak için kullanılan gene ekinden yapılan ip
gevmek- çiğnemek
gıran- kıran, bulaşıcı hatalık ("gıran kuyulasıca" bulaşıcı hastalıktan ölesice anlamında beddua)
gırbo- (o uzatılır)- kurbağa
gırklık- koyun kırkma makası
gırmuzu- kırmızı, domates
gıro- (o uzatılır) kırağı
gısırak- kısrak, dişi at
gısmur- cimri, eli sıkı
gış- kış, kar
gıyımsuz- acımasız, zalim
gidişmek- kaşınmak
girebi- çalı, diken kesmekte kullanılan ucu eğritilmiş bir çeşit küçük balta
gocalmak- yaşlanmak
godak- husye, erbezi, testis
golarmak- vurur gibi yapmak, vurmak için kolunu kaldırmak, korkutmak
gonak- saçta oluşan kepek
gopça- düğme
gopuk- serseri
göğnümek- meyvelerin kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması
gölbez- köpek yavrusu
göresi gelmek, göreslemek- özlemek
görge- gölge
gövem- henüz yeşil ekin. Mavi gözlülere "güvem gözlü" denir.
gövermek- yeşermek, insanlar için kullanıldığında "morarmak". "Sabinin sookdan elleri gövermiş" çocuğun soğuktan elleri morarmış anlamına gelir.
göynek- fanila, iç gömlek
gözer- iri gözenekli kalbur
gulak tözü- kulak arkasındaki çukur yer (buraya darbe almanın öldürücü olacağına inanılır)
gunnamak- yavrulayıp çoğalmak (eti yenmeyen hayvanlar için)
gursak- mide, karın. "Gursaksuz" ya da "Köpek gursaklu" şeklinde kullanıldığında düşüncesizce davranan anlamına gelir.
guytak- çukur
guz- güneş almayan yer ("guz düşmek")
günüz- gündüz
güyo- damat. Muhtemelen "güveyi"den bozmadır. Yaşlılar genç erkeklere "Gırmızu güyolar olasın" dileğinde bulunurlar
Gücük ayı- Şubat
gücünmek- can sıkmak, kahırlanmak
güp- küp
H
haçan- madem ki
halbur- bir tür kalbur
hamamlık- banyo
hamaylu- boyna asılan büyük muska
hambar- ambar
handal- fide yetiştirmek için iki ark arasında tohum ekilmiş toprak
hapas- avuç
hapcuklamak- avucuyla sıkıştırmak
haşlık- harçlık
hataş- ateş ("Hataş almaya mı geldin?" ziyareti kısa kesmek isteyenlere sitem için söylenir.)
haylamak- seslenerek gitmesini, uzaklaşmasını sağlamak
havuz- hafız
hayat- evin altında hayvan ahırlarının önünde kalan geniş bölüm.
hebe- (ilk e uzatılır) heybe
helki- kulplu ve kapaklı özellikle yoğurt mayalamada kullanılan bakır ya da aleminyum kap
herasıl- (a uzatılır) herhalde
heraza- her yer
hereni- çok büyük tencere
herk- sürülerek nadasa bırakılmış toprak
hezetmek- (muhtemelen hazzetmekden bozma)hoşlanma, sevme
herk- sürülmüş tarla
Hıdırellez ayı- Mayıs
hırlak- hırıltılı soluyan, akciğeri hastalıklı
hırman- harman
hırtmuk- gırtlak
hısta- hisse
hıstedetmek- hissetmek
holluk- folluk
holtan- geniş, bol (elbise için "holtan gibi" şeklinde kullanılır)
hoter- fötr şapka
hotmak- eşek yavrusu
hotuk- sıpanın büyüğü
horaz/horuz- horoz
höllük- eski beşiklerde bebeğin idrarının toplandığı küçük çömlek kap
hucu- fıçı
hursat- fırsat, ruhsat
hurun- fırın
I
ıslah- iyi, güzel. "Bek ıslah" çok iyi anlamında kullanılır.
ışgun- filiz
ışımak- güneşin doğup ortalığı aydınlatması ("ışımış")
ışmar- el, göz ya da başla yapılan hareket
İ
İbik- İbrem'in kısa söylenişi
İbrem- (e uzatılır) İbrahim
iki cannu- yüklü, hamile
irat- (a uzatılır) rahat (irat lokumu)
irediye- radyo
iyeşmek- istenilen bir işi duymamazlığa, anlamamazlığa gelmek ya da başkasının üzerine yıkmaya çalışmak
isano- (i ve o uzatılır) insanoğlu
istifar (etmek)- istifra, kusma
itü- çok. Soğuk için kullanılır. "İti sook va" Çok soğuk var
iyo- (o uzatılır) eğe
iyo kemüğü - kaburga
izirap etmek- ıztırap çekt.rmek, sıkıntı çıkarmak
K
kakmak- itelemek, (hayvan)tos vurmak ("İbiğin çocuunu öküz kakmış"
kelem- lahana. "Ak mancar" da denir.
kelik- çobanın hayvanlarıyla birlikte kaldığı küçük barınak
kemüre- hayvan gübresi
kendürük- hamur tahtasının altına serilen deriden yapılmış yaygı
kepelek- kelebek
kepiç-
kertmek- çentiklemek
kertük- çentik
kese- kısa, kestirme yol. Kese gitmek, kese düşmek şeklinde kullanılır.
kesek- parça (bi kesek ekmek")
kesgüç- yufka çevirgeci; sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan, tahtadan yapılmış, yassı bir araç
kesmük- sigara izmariti, yenilen meyvenin arta kalanı
keşik- nöbet, sıra
kevük- dalları aşağı çekmek ya da hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan ucu ters V biçiminde sopa
kınık- burunda anormallik nedeniyle sesi bozuk kimse
kiren- kızılcık
Kirez ayı- Haziran
koşmak- sürmek, kullanmak (araba koşmak: otomobil kullanmak)
kömüş- camız, dişi manda
körsenük- sönük, donuk, az pırıltılı
kurumlanmak- böbürlenmek
köstü- köstebek
kükner- göknar ağacı
külük- kulukça tavuk
kürtük- kuytu yerde toplanmış kar yığını
küsgü- 1. taş sökmekte kullanılan kalın, uzun demir. 2. ocaktaki ateşi karıştırmakta, odun itmekte kullanılan kalın ağaç
küsgüç- bitki kökü çıkarmakta, toprağı kazmakta kullanılan ağaç ya da demir araç.
M
mada- iştah, yeme isteği ("madam almıya")
mahna- bahane
makat- sedir
mal- büyük baş hayvan
mamele- (a uzatılır) nikah (muamelesi), resmi nikah
mancar- pancar (mancarın üç türü vardır: çükündürük mancarı, gara mancar, ak mancar)
mangaş- cımbız, pens
mani- hem, "Mani ağlar, mani giderim" hem ağlar hem giderim".
mapisane- hapishane
maraz- hastalıklı kişi
meçcana- zorla (lügatta meccani bedava demektir, Yukarıkoçlu'da ciddi bir anlam kaymasına
uğradığı görülmektedir)
mefat- vefat
meğimsimek- (muhtemelen mühimsemektan bozma) önem vermek
meh- buyur al
mencilis- meclis, TBMM
menek- kedi yavrusu
meramat- merhamet
mesmele- besmele
mesmelesüz- işe yaramaz kişi (muhtemelen anne rahmine düşerken besmele çekilmemiş anlamındadır)
metel- bilmece
Meyram- Meryem
mezer- mezar
mezellik- mezarlık
mık- mıh, çivi
mındar- (muhtemelen murdardan bozma)kesim yapılmadan ölen, eti dince haram olan hayvan, kirli, pis
mınık- burundan konuşan
mısmıl- ölmeden kesilen, eti dince helal olan hayvan (muhtemelen kesilirken besmele-mesmele- çekilmiş anlamındadır)
midaresüz- minnetsiz
mindik- ufacık, küçücük ("ağlama mindük/anan gelü şindük")
mintan- yakasız gömlek
misefür- misafir
motur- traktör
muhanet- iyilik yapmayı sevmeyen, kötü, adi, ters, hain kimse
müzümsüz- (ikinci ü uzatılır) lüzumsuz
N
nalet- lanet
namazlo- (o uzatılır)namazlık, seccade
nasibet- münasebet
Nezla- Necla
nudul- üvendirenin ucundaki sivri metal parçası
nusga- muska
O
okloç- (ikinci o uzatılır) oklava
okumak- davet etmek
oyurgamak- seyrek seyrek dikmek
Ö
öğürmek- kusarken veya kusacak gibi olurken “öğürtü” sesi çıkarmak
öğürsemek- (dişi hayvanlar için) çiftleşmek istemek
öğürsek- çiftleşmek isteyen hayvan ("öğürsek düve")
öğsü- ucunda ateş sönmemiş olan dumanlı odun parçası
öğsüz- öksüz
öllün körü- (birinci ü uzatılır) elinin körü (bıktırıcı, usandırıcı durum karşısında kullanılan bir azarlama sözü.) "öllün körü, sinniğin mıkı" şeklinde bir kullanımını da duydum.
öndere- üvendire
örük- hayvanların otlaması için bağlandığı uzun yular
ötürmek, ötürük olmak- ishal olmak (daha çok hayvanlar için kullanılır)
övey- üvey
özemek- yoğurdu ayran yapmak için karıştırarak suyla inceltmek
P
paçur- bakımsız, üstü başı dağınık
pakla- fasulye
palazımak- büyümek, serpilmek, canlanmak, palazlanmak
paldım- semerin öne kaymasını önlemek için eşeğin kuyruk altından geçirilen kıl kemer ya da kayış
panga- banka
parkak- bakraç
partal- palavra
pasa- hem, bir yandan ("pasa yidi, pasa gonuştu")
pasak- (muhtemelen basaktan bozma) merdiven
pavkurmak- ...
pavruka- fabrika
payınsıma- kaale alma
penek- bkz. tömek
peket- paket
peş- çapraz
peşgül- (peşkirden bozma) havlu
peştanbal- peştamal
pılıçga- avanta
pırtu- giyim eşyası, ("pırtı görme" düğün öncesi gelin için giysi satın alma)
pısmak- sinmek
pıtırak- dikenli tohumu giysilere, hayvan tüylerine yapışan bir ot
picikmek- kuşkulanmak
piçtan- piç, gayrimeşru ilişiden doğmuş
pin- tavuk kümesi, "pinek/pinnik" de denir
pirket- briket
poğ- bohça
pontul- pantalon
popak- külah
popara- dayak yemek, azar işitmek
porasa- pırasa
posdal- ayakkabı
pörle- kurna
pözü- hamurun yassıağaçta açılmadan önce küçük top biçimindeki hali
puar- pınar
puşta-tomruğun kenarından çıkarılan bir yanı düz bir yanı yuvarlak ve kabuklu tahta
puut- kavrulmuş un
pür- göknar ya da çam ağacının kurumuş iğne yaprakları üzerinde bulunan dalı. Kolayca tutuştuğu için ateş yakmakta kullanılır. Yukarıkoçlu'da "Pür köylerin ipregazıdu" derler.
püsküt- (ikinci ü uzun okunur)bisküvi
S
sadır- sidik, idrar
sal- 1. hasta ya da ölü taşınan sedye; 2. yamaç, etek ("dağ salı" ifadesinde geçer; dağ köylerini anlamındadır.)
salak- hayvanların yazın yattıkları dört yanı çevrili, üstü açık yer
Salik- Salih
samaruk- sersem, aptal, bön
samsak- sarımsak
samuramak- uykuda konuşmak
sapa- yol üstü olmayan, işlek olmyan, tenha, ıssız
sasuk- tatsız tuzsuz
say- tabaka biçiminde yassı taş
saya- koyun ağılı
sede- sade, sadece
sef- tanlış, hatalı (muhtemelen "sehiv"den bozma)
seğirtmek- koşaradım gitmek
sekmen- alçak ayaklı, arkalıksız iskemle; tabure
seme- sersem
Seyin- Hüseyin
sırnaşmak- rahatsız edecek biçimde bir kimseden sürekli istekte bulunmak
sırtarmak- sırıtmak
sıtkı sıyrılmak- yılmak
sifte- (muhtemelen siftahtan bozma) ilk, ilk defa
simeç- (i uzatılır)saklambaç
simek- (i uzatılır) saklanmak, sinmek
sivgüç- fideleri dikmek için toprakta delik açmaya yarayan svir uçlu ağaçtan mamül alet
siyek- sinek
sokum- bir ısırşta yenecek kadar ("bi sokum ekmek")
sokur(d)anmak- kızgın kızgın söylenmek
soluğan- nefes darlığı olan
somak- taneleri alınmış mısır koçanı
sormak- emmek
soygun- ölünün üzerinden çıkarılan giysi, "soygun çıkasıca" şeklinde beddua olarak kullanılır)
sökel- hasta? ("hasta sökel var mı?")
sövelmek- ayakta durmak, dikilmek
söykünmek- dayanmak, yaslanmak
susa- şose
südük- 1. sidik, 2. döl
sütkem olmak- nezle olmak
süyem- iyice açılmışken baş parmak ucu ile işaret parmağının ucu arasındaki mesafe
süzmek- bir süre dikkatlice bakmak
Ş
şarapgana- pekmez yapılırken meyve suyunu posadan ayırırken kullanılan oluk
şargada- şımarık, yaramaz çocuk
şikürsüz- çirkin, kılıksız
şinik (birinci i uzatılır) . tahıl ölçü birimi (bir teneke yarısı:8 kg)
şindük- şimdi, hemen
T
taf taf- nöbet nöbet, aralıklarla (yamur taf taf yağıya; sabi taf taf yangulanıya)
tam- ahır
tebelleş- musallat
tecir- (tacirden bozma) hayvan alıp satan
tecirba- tercübe
teçcal- (deccaldan bozma) fitneci
temellü- tamamen
temşüt- temcit, sahur yemeği
temüro- temriye, deri hastalığı
tentene- dantel
tentürüz- titiz, temiz, düzenli, derli toplu
tenyare- teyyare, uçak
tepsük- tesbih
terek- raf
tevek- kabak bitkisinin taze uç dalları (haşlanarak "tevek aşı" yapılır)
tevgülü- sözlü, nişanlı
tez- çabuk, hızlı ("tez ol")
teze- muhtemelen "taze"den bozmadır. Bir olayın yakın zamanda
olduğunu anlatmak için kullanılır. Örnek: "Anşa Garı teze geldi" (Ayşe Kadın kısa
süre önce geldi).
tezek- sertleşmiş toprak parçası
tıkka- takke
tırık olma- ishal olma
tirengiz- temizlik konusunda titiz
tosbo- (ikinci o uzatılır) kaplumbağa
tok- (o uzatılır) tavuk
tokumak- dövmek, değnekle vurarak meyveleri ağacından düşürmek
töbe- tevbe
tökezimek- tökezlemek, ayağı dolaşmak
tömek- kümes veya ahır gibi binalarda küçük, eğreti pencere
tönbülmek- yuvarlanıp yatmak
töngel- döngel, muşmula
töremek- türemek, ortaya çıkmak, çoğalmak
tuluk- yanak, avurt
tüğ- düğüm
tüğlemek- düğümlemek
tüken- dükkan
tükmük- tükürük
tüsülemek- tütsülemek
U
ufalamak- ovalamak
uğunmak- acıyla kıvranma
u gada- o kadar
uğra- ekmek yapılırken hamurun yapışmamasını sağlamada kullanılan birazcık un
urba- elbise
usul- yavaş, sakin, sessiz
uşak- 1- genç erkek ("karayağızın esmerisi, büğdey tenlü bi uşak"), 2- bir sülalenin erkekleri ("Zondallu uşağı", 3-)hey, yahu vb. anlamında seslenme ünlemi
uvarmak- onarmak
uymak/uylamak- sataşmak
Ü
üçürdüm- üçte bir ortaklık
üra- (ü uzatılır) rüya
üşengeç- tembel, iş yapda ağırdan aldıran
ütmek- (ü uzun okunur) öğütmek
ütülemek- bir şeyin üzerindeki kıl ya da tüyün ateşle yakılması
üykü- uyku
V
vakıt- vakit
vakıtsız olmak- kendini kötü hissetmek
variyetlü- zengin
Y
yal- hayvan yemeği (pişirelerek verilen yem)
yaluğuz- yanlız
yal gibi- tatsız, tuzsuz
yasu- yatsı
yan yenge- yengeç
yangu- ateş(insan için), yangulanmak- ateşi yükselmek
yangubaz- aksi, yan çeken, düzenbaz
yarsımak- hoşuna gitmek, beğenmek
yaslaç- (ikinci a uzatılır)ekmek yapılırken kullanılan yassı ağaç
yaymak- hayvan otlatmak
yaylım- mera, hayvan otlatılan yer
yazu- otlak
yeğin- çok beğenilen, üstün nitelikli, çok iyi, çok güzel
yelikmek- şımarmak, yaramaz hareketler yapmak
yemiş- incir
yengil- hafif
yennemek- dişi hayvanların yavrulamaya yakın göğüslerinin büyümesi
yenürce- gittikçe genişleyen yara (muhtemelen frengi fastalığına bağlı). "Yenürce yiyesice" şeklinde beddua olarak kullanılır.
yerişmek- erişmek, ulaşmak
yeşilistan- yeşil renkli kertenkele
yıluk- şaşı
yirük- yırtılmış, güzelliği bozulmuş ("yirük ağızlu" deyiminde geçer)
yoka- yufka, ince, sığ
yoksuz- yoksul
yuğlanmak- yuvarlanmak
yuntu suyu- bulaşık suyu
yüklü- gebe, hamile
yürek- mide ("yüremin azı yanıya")
yüzek depmek- yüzmek
Z
zar- (a uzun okunur, muhtemelen zahirden bozma)galiba, sanırım ki
zavzu- sebze
zebella- dev, büyük
Zehmeri ayı- Ocak
zeklenmek- karşısındakinin sözü ve davranışı ile alay etmek, taklidini yapmak
zellet- lezzet
zerze-demirden yapılmış kapı kilidi
zevle- zelve, öküzün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk
zeyinsüz- (muhtemelen zihinsizden bozma) düşüncesizce davranan
zivildemek- vücut yüzeyinde bit, pire (gibi) gezinmek
zoba- soba
henüz tamamlanmamıştır, sürekli güncellenmektedir)
A
acuk- ekşi tatlı, küçük yabani elma
adiref- etraf, çevre
afur- ahır
aga- abi
ağuz- yeni doğuran ineğin koyu kıvamlı ve sarımtırak ilk sütü
ağmak- hayvan sırtına yüklenen yükün bir tarafa yatması, tepenin arkasına dolanmak
ağnak- karşı taraf. "ağnağında" tam karşısında demektir.
ağnanmak- hayvanın sırtüstü yatıp yere sürtünerek kaşınması
ağsulamattan- aniden
alemiyon- aleminyum
aletirik- elektirik
alma- elma
amel- ishal
ameliyet- ameliyat.
ameliyet dokturu- cerrah
anca- ancak
andavallu- ahmak
apdeslük- evin el-yüz (hatta bulaşık) yıkama yeri
Apdil- Abdullah için kısaltma
apolle- hoparlör
Aprul- Nisan
arşak- yün eğirme sırasında elde çevrilen tahta alet
aşurma- büyük kazan
aş yerme- aşerme
aşurtma- büyük kazan
atlamak- ayırmak, ayıklamak, temizlemek ("ot atlama")
avara- avere, işssiz güçsüz
avkuru- çapraz, ters
avlo- (o uzatılır) ince uzun sırık, çalılarla yapılmış bahçe duvarı
avu-zehir, zehirli ot ya da bitki. "Avu kalasıca" hoşlanılmayan kişiler için söylenen beddua türünden bir deyim.
aydışmak- inadına tartışmak. "Beniminen aydışma."
azınsımak- az görmek. "Doktur parayı azınsıdı herasıl."
B
bağırtlak- bebekleri beşiğe belerken tespit için kullanılan bez
badanaç- patinaj
balak- malak, manda yavrusu
baldırcan- patlıcan
banak- yufka ekmeğin dürülerek yenebilecek kadar küçük parçası
bandıkmak- çok yorulmak, yorgunluktan nefes alamaz hale gelip bunalmak
barabur- beraber
barsuk- (a uzatılır) barsak
behemal- (behemehâldan bozma) mutlaka
belber- berber
beleyki- keşke
bennek- kendini beğenmiş, kendini öven
bertikmek- burkmak ("ayamı berkitmişim")
beslek- evlatlık
beytambala kalmak- (muhtemelen 'betül mala kalmak'tan bozma) göç edip gidinin evinin, yerinin yurdunun ortada kalması
bıdak- budak
bıdırtu- alçak sesle konuşma
bıldır- geçen yıl
bızılamak- buzağılamak, buzağı doğurmak
bi ta- (a uzatılır) bir daha
bicik- buzağı
biki- (muhtemelen bir-ikiden bozma)- biraz, bir kaç
bilersük- bilezik
bilo daşı- (o uzatılır) bileyi taşı
bişek- yağ çıkarmak için yayıkta ayranı döğmeye yarayan ve bir sırığın ucuna küçük bir ağaç tekerin takılmasıyla yapılan araç
bişü- yağda kızartılan hamur, ekmek
bitamana- ? (ilk a uzatılır)
bize- (e uzatılır)- biraz
bizel- (e uzatılır)- biraz, azcık (zaman için kullanılır)"Bizel otuduk."
bobal- vebal. Bobalı boynuğa: vebali boynuna
boca- (o uzatılır) bu gece
boduç- 1. küçük su güğümü, 2. kısa boylu ve topuluca ("boduç gız")
bonduruk- boyunduruk
bon- (o uzatılır) bugün
bostan- hıyar
boşanmak- hayvanın başlığından, koşum takımından veya bağından kurtulması
boyna- sürekli
boz- gri, sürülmemiş toprak
böbek- bebek
böğrek- böbrek
bökelek- hayvan sineği. "Bökelek tutmak" hayvanın sineğin verdiği rahatsızlıkla koşuşturması
bölertmek- gözünü, akı iyice belirecek biçimde açmak
börtük- haşlanmış
buğ- sıkıntı ("buğ geldi" sıkıntı bastı anlamındadır)
buğalmak- bunalmak
bulgurcuk- küçük taneli dolu
bunuçut- (ikinci u uzatılır) bunun için, bu nedenle
buymak- çok üşümek
buynuz- boynuz
buzo- (o uzatılır) buzağı
büber- biber
büğdey- buğday
büşürgeç-buğday, mısır, fasülye, varsa nohut karıştırılıp suda pişirilerek yapılan yemek
C
campil- el fenerinin ampulü
canavar- kurt
carcur- tabanca şarjör
cazu- cadı
cebiş- yaşını doldurmuş dişi keçi yavrusu
cedit- yeni kelimesini kuvvetlendirmek için kullanılır ("cedit yeni" yepyeni
cemek- üvendirenin diğer ucuna takılan, sabanın çamurunu atmak için kullanılan alet.
cenber- kadınların başörtüsü, eşarp
cerek- ince ve uzun köknar sırığı
ceylan- (cereyandan bozma) elektirik. "Ceylanna kesildi" elekti,rik kesildi demektir.
cılbak- çıplak
cılbanmak- soyunmak
cılga- genellikle hayvanların geçtiği dar yol, patika
cırcır- fermuar
cırnak- tırnak
cıvrışmak- buruşmak
cice- kız kardeş
cicik- meme
cilüm- kumlu toprak
cimcüklemek- çimdiklemek
cincile- iyi cins mantar ("cincile mantarı gibi" kızların güzelliğini anlatmak için kullanılır)
cingan- çingene
cini- sarımsak dişi
coruk- zayıf, gelişmemiş
cücük- 1.civciv ; 2. erkek çocuk cinsel organı
cöz- (ö uzatılır) ceviz
cuap- cevap
Ç
çal- (a uzun okunur)tarlalarda bir araya toplanmış taşlardan oluşan yığın
çakıldak- koyunların arka bacakları civarındaki yünlerinde biriken dışkı tortusu
çalkamak- çalkalamak
çalmak- 1. sürmek (merhem, koku, yağ). "mehlem çaldım."; 2. mayalamak (yoort çaldım).
çaltu- çalı ("çaltu tikeni")
çamdu-odanın içinde duvarların birleştiği yer, köşe
çarlak- şelale
çatmak- karşılaşmak, rast gelmek (eşee satduk, belaya çatduk")
çekiş etmek- (kadınlara arasında)ağız dalaşı yapmak
çekişmek- azarlamak
çelpeşük- karışık
çepellü- içinde çöp parçaları, yabancı ot vs. olan, karışık
çığdumak- fırlatmak, "aklını çığdumak" delirmek anlamına kullanılır.
çığsımak- nemlenmek
çıkı- küçük bez torba, para kesesi
çıngışmak- batıcı tarzda ağrımak
çıtak- fiyakalı
çilemek- serpiştirmek
çimmek- yıkanmak, banyo yapmak
çit- (i uzun okunur) çekirdek
çite- örgü örmek için kullanılan küçük şiş
çitimek- mısırı somağından ayırmak, fasülyeyi kabuğundan ayırmak
çokmak- havlamak
çon- kalça, kaba et
çor- aşırı tuzlu
çotuk- meşe kökü
çölmek- çömlek, toprak tencere
çönmek- oturmak
çöğdürmek- işemek
çöpür- keçi kılı
çördük- küçük yabani armut ("göğnü çördük")
çörle- su oluğu
çükündürük mancarı- bir tür şeker pancarı. Yapraklarından aş, kökünden pekmez yapılır.
D
dacanuk- işte orada
dağnamak- kınamak, ayıplamak, alay etmek
dakışmak- ağız dalaşı yapmak ya da kavga etmek, inatlaşmak
dastar- dokuma sofra bezi
davranmak- aniden hareket etmek
davun- taun(veba, bulaşıcı hastalık). "Davun çıkasıca/tutasıca" taun hastalığına yakalansın anlamında beddua.
dayak- değnek
de da- işte orada
değme- normal, sıradan şey. ("Değmeyi beğenmeyen düğmeye muhtaç olur.")
dehlemek- gizlice gözetlemek
dek durmak- uslu durmak
dem- aybaşı kanaması
depeleme- taşacak şekilde, boş yer bırakmaksızın doldurma
depmük- tekme
deste- biçilmiş ekinlerin bir araya toplanarak kağnıya yüklenebilecek büyüklükte hazırlanmış hali
dıkız- sıkışık
dırga- alıngan, mızmız, sürekli sorun çıkaran
dımo- (o uzun okunur)nezle
dısdıbuk- cascavlak ("dısdıbuk galmak": saçları sıfıra vurdurmak)
dirlük- geçim ("dirlük etmedile": iyi geçinmediler, "dirlüksüz": geçimsiz)
dikme- içgüveyisi
dirlik edememek- anlaşamamak
dirliksiz- geçimsiz.
ditmek- yünü tellere ayırmak, bir şeyi elle çok küçük parçalara ayırmak, gagalamak
dişek- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
dişemek- değirmen taşına diş açmak, keskin hale getirmek ("demeni dişedük")
dişini dişemek- süt dişlerini dökmek
dişo- değirmen taşına diş açmaya yarayan demir alet
dizeme- cereklerin belli aralıklarla ve birbirine paralel olarak kullanılmasıyla yapılan çit
dobiri- köpek yavrusu, enik
doğmak- donmak
dokuz cicik- dişi köpek
dolukma- dokunsan ağlayacak halde olma
domadizme- romatizma
döşek- yatak
dulga- yağmur, güneş ya da rüzgârın etki yapamadığı kuytu yer, saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge
duncukmak- ateşin alev almayıp tütmesi
düven- döven
E
ecük- (ilk e uzun okunur)azcık
eferim- aferin
efeyük- üveyik kuşu
eğrek- koyunların yaz günlerinde yattığı yer
eğşi- ekşi. Acı eriğin kaynatılması sonucunda elde edilen koyu pekmez-marmelat kıvamında yiyecek. Sıcak yaz günlerinde sulandırılak içilir, mısır ya da yarma çorbasına katılır.
ekleşmek- musallat olmak, taciz etmek
ekti- yetim
elenter- anahtar
elentü- eğrelti otu
eletmek- iletmek, götürüp vermek
elleem- herhalde
elleme- müdahale etmek, elle dokunmak ("elleme bakalım, napıcak?""
emen- bitki dikmek için hazırlanan yer
emüşük- aynı anneden süt emmiş, süt kardeş
en- (e uzatılır) üst baş, kıyafet. "Enimi çıkadım"
enteri- entari (gömlek anlamında kullanılır)
ersün- hamur kesmeye, tekneye yapışmış hamuru kazımaya yarayan demirden yapılmış ağzı geniş bir tür spatula.
eserük- sara hastalığı
eşgere- (muhtemelen aşikareden bozma) açıktan, alenen
eteki- öteki, diğer ("etek ev": yan oda)
evermek- evlendirmek
evlek- küçük tarla
evmek- acele etmek. "Çok even geç bızılar"
evsük- eksik
ezen- ezan
F
fakır- fakir
fanmak- geçmek, sönmek ("yüreem fanmış": kendimdem geçmişim)
fasille- fasulye
fenikmek- açlıkdan bayılacak gibi olmak ("yüreem fenikdi")
fendek- hendek
ferik- yumurtalamaya başlamamış tavuk
feslek- fesleğen
fırdolayı- çepeçevre
fırkıl- bir tür meyve püresi
fışıramak- yemeğin gaz kabarcıkları oluşacak biçimde ekşimesi, bozulması
firek- frengi. "Fireğe sataşacasıca" (frengi hastalığına yakalansın) şeklinde beddua, "fireklü" (frengili) şeklinde hakaret olarak kullanılır.
fışkı- hayvan dışkısı
fışkın- ağacın dibinden süren ince dal
fisil- tohumdan biten küçük soğan
fiydümek- atmak, fırlatmak
foni- huni
G
gabala- götürü usulü
gabat- (ikinci a uzatılır) kabahat
gacemer- becerikli
gagak- patates
gağırmak- öküsürerek balgam çıkarmak
gağruk- sık sık gağıran kişi
gala- (ilk a uzun okunur) kadınlar
galuk- 1. orman kesilerek açılmış arazi; 2. evde kalmış kız
gandil- kalas
Garagış ayı- Aralık
garban- ince tahtadan bükülerek, silindir biçiminde yapılmış kutu
garık- sebze dikilen yolak
gasıt demek- şakadan söylemek ("gasıt dedim, haydak!")
gatık- ayran
gaş- yükselti, tepe
gave- kahve, kahvehane
gavil- sözleşme
gavlamak- derisi ya da kabuğu dökülmek
gavuç- kasık fıtığı olan
gayda- türkünün makamı, söylenme tarzı
gazal- kurumuş ağaç yaprağı
gedemen- kodaman
geğiş- geniş
geğneşmek- kollarını yana açıp derin nefes almak, gerinerek esnemek
gem- ekin demetini bağlamak için kullanılan gene ekinden yapılan ip
gevmek- çiğnemek
gıran- kıran, bulaşıcı hatalık ("gıran kuyulasıca" bulaşıcı hastalıktan ölesice anlamında beddua)
gırbo- (o uzatılır)- kurbağa
gırklık- koyun kırkma makası
gırmuzu- kırmızı, domates
gıro- (o uzatılır) kırağı
gısırak- kısrak, dişi at
gısmur- cimri, eli sıkı
gış- kış, kar
gıyımsuz- acımasız, zalim
gidişmek- kaşınmak
girebi- çalı, diken kesmekte kullanılan ucu eğritilmiş bir çeşit küçük balta
gocalmak- yaşlanmak
godak- husye, erbezi, testis
golarmak- vurur gibi yapmak, vurmak için kolunu kaldırmak, korkutmak
gonak- saçta oluşan kepek
gopça- düğme
gopuk- serseri
göğnümek- meyvelerin kendi kendine fazla olgunlaşması, yumuşaması
gölbez- köpek yavrusu
göresi gelmek, göreslemek- özlemek
görge- gölge
gövem- henüz yeşil ekin. Mavi gözlülere "güvem gözlü" denir.
gövermek- yeşermek, insanlar için kullanıldığında "morarmak". "Sabinin sookdan elleri gövermiş" çocuğun soğuktan elleri morarmış anlamına gelir.
göynek- fanila, iç gömlek
gözer- iri gözenekli kalbur
gulak tözü- kulak arkasındaki çukur yer (buraya darbe almanın öldürücü olacağına inanılır)
gunnamak- yavrulayıp çoğalmak (eti yenmeyen hayvanlar için)
gursak- mide, karın. "Gursaksuz" ya da "Köpek gursaklu" şeklinde kullanıldığında düşüncesizce davranan anlamına gelir.
guytak- çukur
guz- güneş almayan yer ("guz düşmek")
günüz- gündüz
güyo- damat. Muhtemelen "güveyi"den bozmadır. Yaşlılar genç erkeklere "Gırmızu güyolar olasın" dileğinde bulunurlar
Gücük ayı- Şubat
gücünmek- can sıkmak, kahırlanmak
güp- küp
H
haçan- madem ki
halbur- bir tür kalbur
hamamlık- banyo
hamaylu- boyna asılan büyük muska
hambar- ambar
handal- fide yetiştirmek için iki ark arasında tohum ekilmiş toprak
hapas- avuç
hapcuklamak- avucuyla sıkıştırmak
haşlık- harçlık
hataş- ateş ("Hataş almaya mı geldin?" ziyareti kısa kesmek isteyenlere sitem için söylenir.)
haylamak- seslenerek gitmesini, uzaklaşmasını sağlamak
havuz- hafız
hayat- evin altında hayvan ahırlarının önünde kalan geniş bölüm.
hebe- (ilk e uzatılır) heybe
helki- kulplu ve kapaklı özellikle yoğurt mayalamada kullanılan bakır ya da aleminyum kap
herasıl- (a uzatılır) herhalde
heraza- her yer
hereni- çok büyük tencere
herk- sürülerek nadasa bırakılmış toprak
hezetmek- (muhtemelen hazzetmekden bozma)hoşlanma, sevme
herk- sürülmüş tarla
Hıdırellez ayı- Mayıs
hırlak- hırıltılı soluyan, akciğeri hastalıklı
hırman- harman
hırtmuk- gırtlak
hısta- hisse
hıstedetmek- hissetmek
holluk- folluk
holtan- geniş, bol (elbise için "holtan gibi" şeklinde kullanılır)
hoter- fötr şapka
hotmak- eşek yavrusu
hotuk- sıpanın büyüğü
horaz/horuz- horoz
höllük- eski beşiklerde bebeğin idrarının toplandığı küçük çömlek kap
hucu- fıçı
hursat- fırsat, ruhsat
hurun- fırın
I
ıslah- iyi, güzel. "Bek ıslah" çok iyi anlamında kullanılır.
ışgun- filiz
ışımak- güneşin doğup ortalığı aydınlatması ("ışımış")
ışmar- el, göz ya da başla yapılan hareket
İ
İbik- İbrem'in kısa söylenişi
İbrem- (e uzatılır) İbrahim
iki cannu- yüklü, hamile
irat- (a uzatılır) rahat (irat lokumu)
irediye- radyo
iyeşmek- istenilen bir işi duymamazlığa, anlamamazlığa gelmek ya da başkasının üzerine yıkmaya çalışmak
isano- (i ve o uzatılır) insanoğlu
istifar (etmek)- istifra, kusma
itü- çok. Soğuk için kullanılır. "İti sook va" Çok soğuk var
iyo- (o uzatılır) eğe
iyo kemüğü - kaburga
izirap etmek- ıztırap çekt.rmek, sıkıntı çıkarmak
K
kakmak- itelemek, (hayvan)tos vurmak ("İbiğin çocuunu öküz kakmış"
kelem- lahana. "Ak mancar" da denir.
kelik- çobanın hayvanlarıyla birlikte kaldığı küçük barınak
kemüre- hayvan gübresi
kendürük- hamur tahtasının altına serilen deriden yapılmış yaygı
kepelek- kelebek
kepiç-
kertmek- çentiklemek
kertük- çentik
kese- kısa, kestirme yol. Kese gitmek, kese düşmek şeklinde kullanılır.
kesek- parça (bi kesek ekmek")
kesgüç- yufka çevirgeci; sac üzerindeki yufkayı çevirmeye yarayan, tahtadan yapılmış, yassı bir araç
kesmük- sigara izmariti, yenilen meyvenin arta kalanı
keşik- nöbet, sıra
kevük- dalları aşağı çekmek ya da hayvanları bacaklarından yakalamak için kullanılan ucu ters V biçiminde sopa
kınık- burunda anormallik nedeniyle sesi bozuk kimse
kiren- kızılcık
Kirez ayı- Haziran
koşmak- sürmek, kullanmak (araba koşmak: otomobil kullanmak)
kömüş- camız, dişi manda
körsenük- sönük, donuk, az pırıltılı
kurumlanmak- böbürlenmek
köstü- köstebek
kükner- göknar ağacı
külük- kulukça tavuk
kürtük- kuytu yerde toplanmış kar yığını
küsgü- 1. taş sökmekte kullanılan kalın, uzun demir. 2. ocaktaki ateşi karıştırmakta, odun itmekte kullanılan kalın ağaç
küsgüç- bitki kökü çıkarmakta, toprağı kazmakta kullanılan ağaç ya da demir araç.
M
mada- iştah, yeme isteği ("madam almıya")
mahna- bahane
makat- sedir
mal- büyük baş hayvan
mamele- (a uzatılır) nikah (muamelesi), resmi nikah
mancar- pancar (mancarın üç türü vardır: çükündürük mancarı, gara mancar, ak mancar)
mangaş- cımbız, pens
mani- hem, "Mani ağlar, mani giderim" hem ağlar hem giderim".
mapisane- hapishane
maraz- hastalıklı kişi
meçcana- zorla (lügatta meccani bedava demektir, Yukarıkoçlu'da ciddi bir anlam kaymasına
uğradığı görülmektedir)
mefat- vefat
meğimsimek- (muhtemelen mühimsemektan bozma) önem vermek
meh- buyur al
mencilis- meclis, TBMM
menek- kedi yavrusu
meramat- merhamet
mesmele- besmele
mesmelesüz- işe yaramaz kişi (muhtemelen anne rahmine düşerken besmele çekilmemiş anlamındadır)
metel- bilmece
Meyram- Meryem
mezer- mezar
mezellik- mezarlık
mık- mıh, çivi
mındar- (muhtemelen murdardan bozma)kesim yapılmadan ölen, eti dince haram olan hayvan, kirli, pis
mınık- burundan konuşan
mısmıl- ölmeden kesilen, eti dince helal olan hayvan (muhtemelen kesilirken besmele-mesmele- çekilmiş anlamındadır)
midaresüz- minnetsiz
mindik- ufacık, küçücük ("ağlama mindük/anan gelü şindük")
mintan- yakasız gömlek
misefür- misafir
motur- traktör
muhanet- iyilik yapmayı sevmeyen, kötü, adi, ters, hain kimse
müzümsüz- (ikinci ü uzatılır) lüzumsuz
N
nalet- lanet
namazlo- (o uzatılır)namazlık, seccade
nasibet- münasebet
Nezla- Necla
nudul- üvendirenin ucundaki sivri metal parçası
nusga- muska
O
okloç- (ikinci o uzatılır) oklava
okumak- davet etmek
oyurgamak- seyrek seyrek dikmek
Ö
öğürmek- kusarken veya kusacak gibi olurken “öğürtü” sesi çıkarmak
öğürsemek- (dişi hayvanlar için) çiftleşmek istemek
öğürsek- çiftleşmek isteyen hayvan ("öğürsek düve")
öğsü- ucunda ateş sönmemiş olan dumanlı odun parçası
öğsüz- öksüz
öllün körü- (birinci ü uzatılır) elinin körü (bıktırıcı, usandırıcı durum karşısında kullanılan bir azarlama sözü.) "öllün körü, sinniğin mıkı" şeklinde bir kullanımını da duydum.
öndere- üvendire
örük- hayvanların otlaması için bağlandığı uzun yular
ötürmek, ötürük olmak- ishal olmak (daha çok hayvanlar için kullanılır)
övey- üvey
özemek- yoğurdu ayran yapmak için karıştırarak suyla inceltmek
P
paçur- bakımsız, üstü başı dağınık
pakla- fasulye
palazımak- büyümek, serpilmek, canlanmak, palazlanmak
paldım- semerin öne kaymasını önlemek için eşeğin kuyruk altından geçirilen kıl kemer ya da kayış
panga- banka
parkak- bakraç
partal- palavra
pasa- hem, bir yandan ("pasa yidi, pasa gonuştu")
pasak- (muhtemelen basaktan bozma) merdiven
pavkurmak- ...
pavruka- fabrika
payınsıma- kaale alma
penek- bkz. tömek
peket- paket
peş- çapraz
peşgül- (peşkirden bozma) havlu
peştanbal- peştamal
pılıçga- avanta
pırtu- giyim eşyası, ("pırtı görme" düğün öncesi gelin için giysi satın alma)
pısmak- sinmek
pıtırak- dikenli tohumu giysilere, hayvan tüylerine yapışan bir ot
picikmek- kuşkulanmak
piçtan- piç, gayrimeşru ilişiden doğmuş
pin- tavuk kümesi, "pinek/pinnik" de denir
pirket- briket
poğ- bohça
pontul- pantalon
popak- külah
popara- dayak yemek, azar işitmek
porasa- pırasa
posdal- ayakkabı
pörle- kurna
pözü- hamurun yassıağaçta açılmadan önce küçük top biçimindeki hali
puar- pınar
puşta-tomruğun kenarından çıkarılan bir yanı düz bir yanı yuvarlak ve kabuklu tahta
puut- kavrulmuş un
pür- göknar ya da çam ağacının kurumuş iğne yaprakları üzerinde bulunan dalı. Kolayca tutuştuğu için ateş yakmakta kullanılır. Yukarıkoçlu'da "Pür köylerin ipregazıdu" derler.
püsküt- (ikinci ü uzun okunur)bisküvi
S
sadır- sidik, idrar
sal- 1. hasta ya da ölü taşınan sedye; 2. yamaç, etek ("dağ salı" ifadesinde geçer; dağ köylerini anlamındadır.)
salak- hayvanların yazın yattıkları dört yanı çevrili, üstü açık yer
Salik- Salih
samaruk- sersem, aptal, bön
samsak- sarımsak
samuramak- uykuda konuşmak
sapa- yol üstü olmayan, işlek olmyan, tenha, ıssız
sasuk- tatsız tuzsuz
say- tabaka biçiminde yassı taş
saya- koyun ağılı
sede- sade, sadece
sef- tanlış, hatalı (muhtemelen "sehiv"den bozma)
seğirtmek- koşaradım gitmek
sekmen- alçak ayaklı, arkalıksız iskemle; tabure
seme- sersem
Seyin- Hüseyin
sırnaşmak- rahatsız edecek biçimde bir kimseden sürekli istekte bulunmak
sırtarmak- sırıtmak
sıtkı sıyrılmak- yılmak
sifte- (muhtemelen siftahtan bozma) ilk, ilk defa
simeç- (i uzatılır)saklambaç
simek- (i uzatılır) saklanmak, sinmek
sivgüç- fideleri dikmek için toprakta delik açmaya yarayan svir uçlu ağaçtan mamül alet
siyek- sinek
sokum- bir ısırşta yenecek kadar ("bi sokum ekmek")
sokur(d)anmak- kızgın kızgın söylenmek
soluğan- nefes darlığı olan
somak- taneleri alınmış mısır koçanı
sormak- emmek
soygun- ölünün üzerinden çıkarılan giysi, "soygun çıkasıca" şeklinde beddua olarak kullanılır)
sökel- hasta? ("hasta sökel var mı?")
sövelmek- ayakta durmak, dikilmek
söykünmek- dayanmak, yaslanmak
susa- şose
südük- 1. sidik, 2. döl
sütkem olmak- nezle olmak
süyem- iyice açılmışken baş parmak ucu ile işaret parmağının ucu arasındaki mesafe
süzmek- bir süre dikkatlice bakmak
Ş
şarapgana- pekmez yapılırken meyve suyunu posadan ayırırken kullanılan oluk
şargada- şımarık, yaramaz çocuk
şikürsüz- çirkin, kılıksız
şinik (birinci i uzatılır) . tahıl ölçü birimi (bir teneke yarısı:8 kg)
şindük- şimdi, hemen
T
taf taf- nöbet nöbet, aralıklarla (yamur taf taf yağıya; sabi taf taf yangulanıya)
tam- ahır
tebelleş- musallat
tecir- (tacirden bozma) hayvan alıp satan
tecirba- tercübe
teçcal- (deccaldan bozma) fitneci
temellü- tamamen
temşüt- temcit, sahur yemeği
temüro- temriye, deri hastalığı
tentene- dantel
tentürüz- titiz, temiz, düzenli, derli toplu
tenyare- teyyare, uçak
tepsük- tesbih
terek- raf
tevek- kabak bitkisinin taze uç dalları (haşlanarak "tevek aşı" yapılır)
tevgülü- sözlü, nişanlı
tez- çabuk, hızlı ("tez ol")
teze- muhtemelen "taze"den bozmadır. Bir olayın yakın zamanda
olduğunu anlatmak için kullanılır. Örnek: "Anşa Garı teze geldi" (Ayşe Kadın kısa
süre önce geldi).
tezek- sertleşmiş toprak parçası
tıkka- takke
tırık olma- ishal olma
tirengiz- temizlik konusunda titiz
tosbo- (ikinci o uzatılır) kaplumbağa
tok- (o uzatılır) tavuk
tokumak- dövmek, değnekle vurarak meyveleri ağacından düşürmek
töbe- tevbe
tökezimek- tökezlemek, ayağı dolaşmak
tömek- kümes veya ahır gibi binalarda küçük, eğreti pencere
tönbülmek- yuvarlanıp yatmak
töngel- döngel, muşmula
töremek- türemek, ortaya çıkmak, çoğalmak
tuluk- yanak, avurt
tüğ- düğüm
tüğlemek- düğümlemek
tüken- dükkan
tükmük- tükürük
tüsülemek- tütsülemek
U
ufalamak- ovalamak
uğunmak- acıyla kıvranma
u gada- o kadar
uğra- ekmek yapılırken hamurun yapışmamasını sağlamada kullanılan birazcık un
urba- elbise
usul- yavaş, sakin, sessiz
uşak- 1- genç erkek ("karayağızın esmerisi, büğdey tenlü bi uşak"), 2- bir sülalenin erkekleri ("Zondallu uşağı", 3-)hey, yahu vb. anlamında seslenme ünlemi
uvarmak- onarmak
uymak/uylamak- sataşmak
Ü
üçürdüm- üçte bir ortaklık
üra- (ü uzatılır) rüya
üşengeç- tembel, iş yapda ağırdan aldıran
ütmek- (ü uzun okunur) öğütmek
ütülemek- bir şeyin üzerindeki kıl ya da tüyün ateşle yakılması
üykü- uyku
V
vakıt- vakit
vakıtsız olmak- kendini kötü hissetmek
variyetlü- zengin
Y
yal- hayvan yemeği (pişirelerek verilen yem)
yaluğuz- yanlız
yal gibi- tatsız, tuzsuz
yasu- yatsı
yan yenge- yengeç
yangu- ateş(insan için), yangulanmak- ateşi yükselmek
yangubaz- aksi, yan çeken, düzenbaz
yarsımak- hoşuna gitmek, beğenmek
yaslaç- (ikinci a uzatılır)ekmek yapılırken kullanılan yassı ağaç
yaymak- hayvan otlatmak
yaylım- mera, hayvan otlatılan yer
yazu- otlak
yeğin- çok beğenilen, üstün nitelikli, çok iyi, çok güzel
yelikmek- şımarmak, yaramaz hareketler yapmak
yemiş- incir
yengil- hafif
yennemek- dişi hayvanların yavrulamaya yakın göğüslerinin büyümesi
yenürce- gittikçe genişleyen yara (muhtemelen frengi fastalığına bağlı). "Yenürce yiyesice" şeklinde beddua olarak kullanılır.
yerişmek- erişmek, ulaşmak
yeşilistan- yeşil renkli kertenkele
yıluk- şaşı
yirük- yırtılmış, güzelliği bozulmuş ("yirük ağızlu" deyiminde geçer)
yoka- yufka, ince, sığ
yoksuz- yoksul
yuğlanmak- yuvarlanmak
yuntu suyu- bulaşık suyu
yüklü- gebe, hamile
yürek- mide ("yüremin azı yanıya")
yüzek depmek- yüzmek
Z
zar- (a uzun okunur, muhtemelen zahirden bozma)galiba, sanırım ki
zavzu- sebze
zebella- dev, büyük
Zehmeri ayı- Ocak
zeklenmek- karşısındakinin sözü ve davranışı ile alay etmek, taklidini yapmak
zellet- lezzet
zerze-demirden yapılmış kapı kilidi
zevle- zelve, öküzün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa, aşağıya doğru geçirilen çubuk
zeyinsüz- (muhtemelen zihinsizden bozma) düşüncesizce davranan
zivildemek- vücut yüzeyinde bit, pire (gibi) gezinmek
zoba- soba